domenica 25 maggio 2025

🎙️ Bölüm Başlığı: “SIS Kaydı: Koruma mümkün, dönüşüm yasak”

 🎙️ Bölüm Başlığı:

“SIS Kaydı: Koruma mümkün, dönüşüm yasak”


🎧 Sesli Metin:

Göç Hukuku podcast’ine hoş geldiniz.
Bugün, TAR Lazio’nun 2025/9087 sayılı kararını ele alıyoruz. Bu karar çok net bir kuralı teyit ediyor:
Schengen Bilgi Sistemi’ne (SIS) yapılan bir kayıt, koruma temelli oturma izni verilmesini engellemez,
ancak bu iznin çalışma, eğitim veya aile ikametine dönüştürülmesini kesin olarak engeller.

Dava konusu olayda, yabancı bir kişi insani oturum iznini çalışma iznine çevirmek istedi.
Ancak İtalyan Emniyeti başvuruyu reddetti çünkü İsviçre tarafından SIS’e bir “giriş yasağı kaydı” yapılmıştı.

Mahkeme bu ret kararını onayladı ve şunu vurguladı:
SIS kaydı bağlayıcıdır. Dönüşüm ancak kayıt silinirse veya ciddi anayasal ya da insani gerekçeler varsa mümkündür.

Özetle:
Koruma izni, SIS kaydı olsa bile alınabilir,
ancak çalışma ya da benzeri bir izne dönüşüm mümkün değildir.

Tavsiyemiz net:
Her başvuru öncesi SIS sisteminde kayıt kontrolü yapılmalı.

Bir sonraki Göç Hukuku bölümünde görüşmek üzere.


SIS Kaydı ve İkamet İzni Dönüşümündeki Sınırlar: Koruma mümkün, çalışma değil – TAR Lazio, 1. Daire Ter, Karar No: 9087/2025, Dosya No: RG 1274/2022, 12.05.2025 tarihli karar üzerine değerlendirme

 

SIS Kaydı ve İkamet İzni Dönüşümündeki Sınırlar: Koruma mümkün, çalışma değil – TAR Lazio, 1. Daire Ter, Karar No: 9087/2025, Dosya No: RG 1274/2022, 12.05.2025 tarihli karar üzerine değerlendirme

Av. Fabio Loscerbo – Göç Hukuku Uzmanı Avukat


1. Giriş

TAR Lazio’nun 12 Mayıs 2025 tarihli 9087/2025 sayılı kararı, yabancılar hukukunda son derece kritik bir meseleyi ele alıyor: Schengen Bilgi Sistemi’ne (SIS II) yapılan kaydın, ikamet izni dönüşüm süreçleri üzerindeki etkisi.

Mahkeme kararında açıkça belirtiliyor ki, SIS II sistemindeki “giriş yasağı” kaydı, koruma temelli ikamet izinlerinin verilmesini engellemez, ancak çalışma, eğitim veya aile birleşimi gibi koruma dışı statülere geçişi mutlak şekilde engeller (istisnai durumlar hariç).


2. Olayın Özeti

Davacı, daha önce insani nedenlerle aldığı ikamet iznini çalışma iznine dönüştürmek için başvuruda bulunmuştu. Ancak Roma Emniyet Müdürlüğü, davacının İsviçre tarafından SIS II’ye “Schengen alanına kabul edilemez kişi” olarak kaydedildiğini belirterek başvuruyu reddetti.

Açılan davada, gerekçe yetersizliği, savunma hakkının ihlali (İtalyan İdari Usul Kanunu madde 10-bis), eksik soruşturma ve davacının iş hayatına entegrasyonunun dikkate alınmaması gibi iddialar öne sürüldü.


3. Mahkemenin Değerlendirmesi

TAR Lazio, başvuruyu reddetti ve şu gerekçelere dayandı:

  • 10-bis maddesine uygun ön bilgilendirme yapılmıştı ve başvuranın sunduğu itiraz dilekçesi, SIS kaydının etkisini bertaraf edecek düzeyde değildi;

  • Yerleşik içtihat birliği, SIS II sistemine “giriş yasağı” kaydı yapılmış bir kişinin koruma amaçlı ikamet izinleri (uluslararası koruma, insani koruma, özel koruma vb.) alabileceğini; ancak çalışma, eğitim, aile gibi statülere geçişin hukuken mümkün olmadığını belirtmektedir;

  • Delil yükü başvurana aittir: Davacı, SIS kaydının haksız olduğunu veya silindiğini gösteren herhangi bir belge sunmamış, sadece İsviçre’den geçiş yaptığını belirtmiş, ancak bu iddiasını belgelendirmemiştir;

  • İtalyan idaresi, SIS sistemindeki kayda uymakla yükümlüdür, bu yükümlülük yalnızca anayasal veya uluslararası zorunluluklar (örneğin geri gönderme yasağı) varsa esnetilebilir.


4. Sonuç ve Yorum

Bu karar, koruma hakkı ile “normal” ikamet statüleri arasında net bir ayrım koyuyor: SIS kaydı olan kişilere koruma temelli ikamet izni verilebilir (çünkü bu bir anayasal ve insani haktır), ancak koruma dışı nedenlerle (çalışma, eğitim, aile birleşimi) oturum verilmesi veya mevcut iznin bu tür statülere dönüştürülmesi yasaldır ve engellenmiştir.

Karar, SIS sisteminin Avrupa çapındaki etkisini kabul ederken, temel haklar ve uluslararası yükümlülükler bağlamında koruma alanını dar da olsa açık bırakmaktadır.

Avukatlar ve danışmanlar açısından bu karar, iki temel görevi zorunlu kılar:
Birincisi, müvekkilin SIS sisteminde kaydının olup olmadığını baştan kontrol etmek;
İkincisi, eğer kayıt varsa, kaydın kaldırılması için ilgili ülke makamlarıyla iletişime geçmek.

🎙️ Bölüm Başlığı: “Öğrenci oturma izni ve dönüşüm hakkı: Sürenin dolması son değildir”

 

🎙️ Bölüm Başlığı:
“Öğrenci oturma izni ve dönüşüm hakkı: Sürenin dolması son değildir”


🎧 Sesli Metin:

Göç Hukuku podcast’ine hoş geldiniz.
İtalya’da yaşayan ve çalışan bireylerin haklarını korumak için yasaları, mahkeme kararlarını ve hukuki stratejileri birlikte inceliyoruz.

Bugünkü bölümümüzde, Lazio Bölge İdare Mahkemesi (TAR Lazio) tarafından alınan çok önemli bir karara odaklanıyoruz:
Karar no: 9653/2025, Dosya no: RG 4229/2025, karar tarihi: 20 Mayıs 2025.

Dava, bir yabancı öğrencinin öğrenci oturma izninin yenilenmesinin reddedilmesini konu alıyor. Daha da kötüsü, idare, süresi dolmuş olan bu iznin artık başka bir izne dönüştürülemeyeceğini savunuyordu.

Ancak mahkeme bu kararı tamamen iptal etti. Neden mi?

Çünkü idarenin yaklaşımında dört temel hata tespit edildi:

Birincisi, Vali ve Emniyet’in kararları genel geçer ifadeler içeriyordu. Başvuranın sunduğu belgeler (gelir, sağlık sigortası) neden yetersiz bulunmuştu? Hiçbir somut açıklama yoktu.

İkincisi, işlem süresince sunulan ek belgeler ve yeni gelişmeler dikkate alınmamıştı.

Üçüncüsü, “profilin değerlendirilmesi yapıldı” gibi muğlak ve anlaşılmaz ifadeler yer almıştı. Bu tür cümleler ne kararın gerekçesini açıklar ne de hukuki bir değer taşır.

Dördüncüsü, ve belki de en önemlisi: idare, öğrenci izni süresi dolduysa dönüşüm mümkün değildir dedi.
Ancak mahkeme çok netti: Bu doğru değil.

Yargı içtihadı açık:
Öğrenci oturma izni süresi dolsa bile, dönüşüm mümkündür. Yeter ki başvuru makul bir süre içinde yapılmış olsun. Süre doldu diye dönüşüm hakkı ortadan kalkmaz.

Sonuç olarak bu karar şunu net bir şekilde vurguluyor:
İdare, her durumu bireysel olarak, dikkatle ve saygıyla değerlendirmelidir. Ezbere kararlarla ya da kalıplaşmış gerekçelerle değil.

Dinlediğiniz için teşekkür ederiz. Göç Hukuku podcast’inin bir sonraki bölümünde görüşmek üzere.


Öğrenim amaçlı oturma izni ve dönüşüm süresinin önemi: TAR Lazio’nun kararında idari gerekçelendirme yükümlülüğü (RG 4229/2025, Karar No: 9653/2025, Tarih: 20.05.2025) Av. Fabio Loscerbo – Göç Hukuku Uzmanı Avukat



Öğrenim amaçlı oturma izni ve dönüşüm süresinin önemi: TAR Lazio’nun kararında idari gerekçelendirme yükümlülüğü (RG 4229/2025, Karar No: 9653/2025, Tarih: 20.05.2025)

Av. Fabio Loscerbo – Göç Hukuku Uzmanı Avukat


1. Giriş

Bu karar, öğrenim amaçlı bir oturma izninin yenilenmesinin reddi ile ilgili olup, aynı zamanda başka bir ikamet iznine dönüştürülme olasılığını da incelemektedir. İki temel meseleye odaklanılmıştır: birincisi, kararların gerekçelendirilmemesi, ikincisi ise izin süresinin sona ermesinin dönüşüme mutlak engel oluşturmaması.

TAR Lazio – 1. Daire Ter – bu konuda, temel haklara etki eden idari işlemler açısından bazı önemli ilkeleri yeniden teyit etmektedir. Bunların başında, yabancıların İtalya'da yasal ve istikrarlı bir şekilde ikamet etme hakkı gelir.


2. Olayın Arka Planı

Başvuran, Viterbo Emniyet Müdürlüğü tarafından verilen red kararına ve bu karara karşı yapılan itirazın reddine ilişkin Valilik kararına karşı dava açmıştır. Red kararları, öğrenim amaçlı oturma izninin 31 Aralık 2022’de sona ermesinin ardından verilmiştir.

İdare, red gerekçesi olarak ekonomik ve sağlık sigortası şartlarının karşılanmadığını belirtmiş, ayrıca iznin süresi dolduğu için dönüşümün mümkün olmadığını iddia etmiştir.


3. Davanın Kabul Gerekçeleri

Mahkeme, davayı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 60. maddesi uyarınca basitleştirilmiş yargılama usulüyle inceleyip kabul etmiştir. İdari işlemlerde ciddi usul ve gerekçe eksiklikleri tespit edilmiştir.

Mahkemenin kabul ettiği başlıca noktalar:

  1. Gerekçe eksikliği: İdare, başvuranın sunduğu gelir ve sigorta belgeleriyle ilgili somut bir değerlendirme yapmaksızın, genel ve soyut ifadeler kullanmıştır;

  2. Sonradan gelişen durumların dikkate alınmaması: Başvuru sürecinde yaşanan gelişmeler ve belgelerdeki güncellemeler idare tarafından göz ardı edilmiştir;

  3. Kararın anlaşılamaz içeriği: Emniyetin kararında geçen “profil değerlendirmesi yapıldı” gibi ifadeler yeterince açık değildir ve kararın esas nedenini ortaya koymamaktadır;

  4. İznin süresi dolduğu gerekçesiyle dönüşümün reddedilmesi: Mahkeme, bu iddianın yanlış olduğunu ve yerleşik içtihada aykırı olduğunu vurgulamıştır (örn. Danıştay Kararı 5604/2023; TAR Bologna Kararı 69/2025; TAR Parma Kararı 154/2016). Oturma izninin süresi dolmuş olsa bile, başvuru makul bir süre içinde yapılmışsa, dönüşüm hakkı korunur.


4. Karar Sonucu

TAR Lazio şu şekilde hükmetmiştir:

  • Red kararlarının iptali;

  • İdareye, kararın gerekçeleri doğrultusunda yeniden değerlendirme yapma imkânı tanınması;

  • İçişleri Bakanlığı’nın 1000 € yargılama gideri ödemeye mahkûm edilmesi.


5. Sonuç

Bu karar açıkça göstermektedir ki, idarenin soyut ve kalıplaşmış gerekçelerle hareket etmesi kabul edilemez; özellikle de karar, bir yabancının yasal ikamet hakkını etkiliyorsa.

Mahkeme, izin süresinin dolmuş olmasının dönüşüme mutlak engel teşkil etmediğini, başvurunun zamanında ve belgelerle desteklenmiş olması hâlinde hakkın devam ettiğini belirtmiştir. İdarenin uzun süre cevap vermemesi de göz önüne alınmalıdır.

Sonuç olarak, bu karar idareye, özenli araştırma, kişiye özel değerlendirme ve açık gerekçelendirme yükümlülüğü getiren bir içtihat olarak değerlidir. Bu, iyi niyet, orantılılık ve hakkaniyet ilkelerine dayanan bir idari uygulama anlayışını destekler.



🎙️ Bölüm Başlığı: “Çocuklara bakım ve kalıcı ikamet hakkı: Oturma izni ne zaman AB uzun süreli ikamete dönüşür?”

 

🎙️ Bölüm Başlığı:
“Çocuklara bakım ve kalıcı ikamet hakkı: Oturma izni ne zaman AB uzun süreli ikamete dönüşür?”


🎧 Sesli Metin:

Göç Hukuku podcast’ine hoş geldiniz.
İtalya ve Avrupa’daki göç sistemlerini anlamanıza yardımcı olacak yasa, içtihat ve hukuki stratejileri birlikte inceliyoruz.

Bugünkü bölümde, TAR Campania yani Campania Bölgesel İdare Mahkemesi'nin önemli bir kararını ele alıyoruz: 2020 tarihli, 766 sayılı karar, çok temel bir ilkeyi teyit ediyor: Reşit olmayan bir çocuğa bakım nedeniyle verilen oturma izni, bazı koşullar altında AB uzun süreli oturma iznine dönüştürülebilir.

Söz konusu dava, yıllardır İtalya’da yasal olarak yaşayan ve ailesel açıdan istikrarlı bir yaşam süren bir kadını ilgilendiriyordu. Ancak, başvurusu gelir yetersizliği gerekçesiyle reddedildi.

Ancak mahkeme bu kararı iptal etti. Neden mi? İki temel nedenden dolayı:

Birincisi, idare, başvuranla birlikte yaşayan annesinin gelirini dikkate almadı. Oysa bu gelir, yasaya göre hesaba katılabilir.

İkincisi, başvuru süreci boyunca ortaya çıkan güncel gelişmeleri göz önünde bulundurmadı. Bu da, Yabancılar Kanunu’nun 5. maddesinin 5. fıkrasına aykırıdır. Kısacası: Sadece geçmiş değil, bugün de değerlendirmeye alınmalıdır.

Mahkeme şu mesajı verdi: Bir çocuğa bakım sağlamak ve aile içi bütünlük, bireyin toplumla bütünleşmesine katkı sunar. Bu nedenle gelir değerlendirmesi gerçekçi, güncel ve ailevi bağlamı içerecek şekilde yapılmalıdır.

Bu karar, küçük yaştaki çocuklara bakan ve İtalya’da kalıcı bir yaşam kurmak isteyen herkes için çok önemli bir emsal niteliğindedir. Çünkü şunu açıkça ifade ediyor: Yasa, insanların gerçek hayat koşullarını dikkate almalıdır.

Dinlediğiniz için teşekkür ederiz. Yeni bir Göç Hukuku bölümüyle yakında tekrar görüşmek üzere.


Reşit olmayanlara bakım ve kalıcı ikamet: Ailevi nedenlerle verilen oturma izninin AB uzun süreli ikamet iznine dönüştürülebilirliği TAR Campania, 6. Daire, karar no: 766/2020 (Dosya no: 326/2020, karar tarihi: 17 Şubat 2020) üzerine değerlendirme



Reşit olmayanlara bakım ve kalıcı ikamet: Ailevi nedenlerle verilen oturma izninin AB uzun süreli ikamet iznine dönüştürülebilirliği

TAR Campania, 6. Daire, karar no: 766/2020 (Dosya no: 326/2020, karar tarihi: 17 Şubat 2020) üzerine değerlendirme

Av. Fabio Loscerbo – Göç Hukuku Uzmanı Avukat


1. Giriş

Bu yazıda incelenen karar, idari ve yargısal uygulamalarda gittikçe önem kazanan bir konuyu ele almaktadır: reşit olmayan bir çocuğa bakım sağlama gerekçesiyle verilen oturma izninin, AB uzun süreli ikamet iznine dönüştürülme olasılığı.

Campania Bölge İdare Mahkemesi’nin 6. Dairesi, ekonomik yetersizlik gerekçesiyle reddedilen bir başvurunun arka planını değerlendirerek, kararın ailevi ve ekonomik bağlam göz önüne alınmadan verildiğini tespit etmiştir.


2. Olayın Arka Planı

Başvuran kişi, reşit olmayan bir çocuğun bakımı nedeniyle insani gerekçelerle verilen bir oturma iznine sahipti. Daha sonra, 286/1998 sayılı Göç Kanunu’nun 9. maddesi uyarınca AB uzun süreli ikamet izni başvurusunda bulundu. Ancak, başvuru yılındaki gelir düzeyinin yetersiz olduğu gerekçesiyle reddedildi.

Başvuruda iki temel eksiklik ileri sürüldü:

  • Başvuranın birlikte yaşadığı annesinin belgelenmiş gelirinin dikkate alınmaması (bu gelir, 286/1998 sayılı Kanun’un 29/3-b maddesi kapsamında değerlendirilebilir);

  • Başvuru sürecinde meydana gelen sonradan gelişen ekonomik koşulların dikkate alınmaması (Kanun’un 5/5 maddesine aykırı şekilde).


3. Mahkemenin Değerlendirmesi

İdari Yargılama Usul Kanunu’nun 60. maddesi uyarınca basitleştirilmiş usulle karar veren mahkeme, başvuruyu kabul etti ve idari işlemin yetersiz gerekçeye ve eksik soruşturmaya dayandığını tespit etti.

Mahkeme şu tespitlerde bulundu:

  • Reddedilme kararı, birlikte yaşanan aile üyesinin gelirini dikkate almamış ve bu nedenle mali yeterliliği eksik değerlendirmiştir;

  • İdare, başvuru süresince meydana gelen gelişmeleri dikkate almamış ve kararını güncel veri üzerinden vermemiştir.

Bu gerekçelerle karar iptal edildi ve idareye, yargı kararındaki ölçütler doğrultusunda yeniden değerlendirme yapma hakkı tanındı.


4. Hukuki Önemi

Karar, açık bir ilkeyi pekiştiriyor: reşit olmayan bir çocuğa bakım sağlanması, aile içi dayanışma ve yerleşik yaşam tarzı, geçici nitelikteki bir oturma izninden uzun süreli bir oturum hakkına geçişte belirleyici olabilir.

Ayrıca mahkeme, bireysel gelir yetersiz olsa bile, birlikte yaşanan aile bireylerinin geliri mevcutsa, bunun da ikamet hakkının değerlendirilmesinde dikkate alınması gerektiğini vurgulamaktadır.


5. Sonuç

Campania Bölge İdare Mahkemesi’nin 766/2020 sayılı kararı, AB uzun süreli ikamet izni hakkının, anayasal ilkelerle uyumlu ve gelişimsel şekilde yorumlanması gerektiğini bir kez daha ortaya koymuştur.

Ailevi bağlar, sosyal yerleşiklik ve ekonomik işbirliği dikkate alınmaksızın verilen ret kararları, usul ve esas yönünden hukuka aykırıdır.


İkamet izinlerinin dönüştürülmesi, yenilenmesi veya idari ret kararlarına karşı itirazlarla ilgili hukuki analizler ve destek almak için ziyaret edin:
www.avvocatofabioloscerbo.it



"Elçilikler ve gecikmeler: Aile birleşimi hakkı ne zaman yargıya kalır?"

 🎙️ Başlık:

"Elçilikler ve gecikmeler: Aile birleşimi hakkı ne zaman yargıya kalır?"


🎧 Sesli metin:

Göç Hukuku podcast’ine hoş geldiniz.
Hakları, prosedürleri ve içtihatları açık ve net bir şekilde ele alıyoruz.

Bugünkü bölümümüzde, Roma Mahkemesi’nin 27 Şubat 2025 tarihli ve RG 54653/2024 sayılı kararından söz ediyoruz. Dava, eşi için aile birleşimi nulla osta belgesi alan bir yabancının, Accra’daki İtalya Büyükelçiliğinden randevu alamaması üzerine açıldı.

Mahkeme, vizenin doğrudan verilmesi talebini reddetti, ancak konsolosluk randevusu verilmesi talebini kabul etti. Mahkeme, başvurunun zamanında ve usulüne uygun yapıldığını ve idarenin bu durumda harekete geçme yükümlülüğü olduğunu belirtti.

Karardaki kilit nokta şuydu: yetkili elçiliği belirlemede vatandaşlık değil, başvuranın fiilî ikametgahı esas alınmalıdır. Bu olayda başvuranın eşi Gana’da yaşıyordu; bu nedenle Accra’daki İtalyan Büyükelçiliği yetkiliydi.

Bu karar, önemli bir ilkeyi bir kez daha hatırlatıyor: Aile birliği hakkı vardır ve bürokratik ihmaller bu hakkı ortadan kaldıramaz.

Dinlediğiniz için teşekkürler. Göç Hukuku podcast’inde bir sonraki bölümde görüşmek üzere.



Konsolosluk Randevusunun Belirlenmemesi Aile Birleşimi Hakkının İhlalidir Roma Mahkemesi’nin (RG no. 54653/2024, karar tarihi: 27 Şubat 2025) kararı üzerine bir analiz Av. Fabio Loscerbo tarafından AB Şeffaflık Siciline kayıtlı lobi temsilcisi – Kayıt No: 280782895721-36



Konsolosluk Randevusunun Belirlenmemesi Aile Birleşimi Hakkının İhlalidir

Roma Mahkemesi’nin (RG no. 54653/2024, karar tarihi: 27 Şubat 2025) kararı üzerine bir analiz

Av. Fabio Loscerbo tarafından
AB Şeffaflık Siciline kayıtlı lobi temsilcisi – Kayıt No: 280782895721-36


1. Giriş

Bu inceleme konusu karar, İtalyan diplomatik-konsolosluk temsilciliklerinin aile birleşimi vizesi verme uygulamalarında temel bir sorunu ele almaktadır: geçerli bir oturum izni onayı (nulla osta) bulunmasına rağmen vize başvurusunun resmîleştirilmesi için randevu verilmemesi. Mahkeme, vizenin derhal verilmesine hükmetmemekle birlikte, başvurunun resmîleştirilmesi ve belgelerin yasallaştırılması için randevu verilmesine karar vererek, yargı koruma sistemi içinde aile birliğinin önemini yeniden teyit etmiştir.


2. Olaylar ve Usulî Süreç

Başvurucu, 2024 yılında eşi lehine bir aile birleşimi nulla osta belgesi almıştır. Eşi Benin vatandaşıdır, ancak Gana’da ikamet etmektedir. Başvurucu, İtalya’nın Accra Büyükelçiliğinden randevu almak için hemen harekete geçmiş, ancak tüm girişimleri sonuçsuz kalmıştır. Vize başvurusu şeklen sabitlenmiş olmasına rağmen herhangi bir idari işlem başlatılmamıştır. İdareye ihtarname gönderilmiş, yanıt alınamayınca başvurucu ihtiyati tedbir ve esas hakkında karar talebiyle mahkemeye başvurmuştur.

Uyuşmazlık, belgelerin yasallaştırılması sürecinde büyükelçiliğin, başvuranın Gana'da sürekli ikamet etmesine rağmen Benin vatandaşı olması nedeniyle yetkisizlik iddiasında bulunması üzerinde yoğunlaşmıştır.


3. Mahkemenin Kararı

Mahkeme, başvuranın kişisel durumunu benzer diğer vakalardan ayıran unsurlar bulunmadığı gerekçesiyle, hem ihtiyati tedbir hem de vizenin doğrudan verilmesine ilişkin talepleri reddetmiştir.

Buna karşılık, başvurunun resmîleştirilmesi ve belgelerin yasallaştırılması için randevu verilmesi talebini kabul etmiştir. Mahkeme, vize başvurusunun geçerli ve zamanında yapıldığını tespit etmiş; başvuranın vatandaşlığı değil, fiilî ikamet yeri olan Gana'nın Accra Büyükelçiliğinin yetkili olduğunu vurgulamıştır. Bu, keyfi ve hukukî dayanağı olmayan bir konsolosluk uygulamasına son verilmesi açısından kritik bir tespittir.


4. Kararın Hukukî Önemi

Mahkeme kararı şu iki temel ilkeyi netleştirmektedir:

  • Aile birleşimi vize başvurusu, randevu verilmemiş olsa dahi, zamanında ve belgeli olarak sunulmuşsa hukuken sabit kabul edilir;

  • Konsolosluk yetkisi açısından belirleyici olan kriter, başvuranın fiilî ikamet ettiği yerdir, vatandaşı olduğu ülke değil.

Bu ilkeler mevcut hukuk sisteminde zaten yer almakla birlikte, uygulamada çoğu zaman göz ardı edilmektedir. Mahkeme, konsolosluk makamlarının zamanında yapılmış başvurulara yanıt vermekle yükümlü olduğunu ve hukukî temeli olmayan kriterlerle başvuruyu reddedemeyeceğini açıkça belirtmiştir.


5. Sonuç

Roma Mahkemesi’nin RG n. 54653/2024 sayılı kararı, İtalyan konsolosluk makamlarının hareketsizliğinin fiilen aile birleşimi hakkının ihlaline yol açtığı tüm durumlar için önemli bir emsal teşkil etmektedir. Mahkeme, vizenin doğrudan verilmesine hükmetmemekle birlikte, başvuru sahibinin idari süreci başlatabilmesi için randevu alma hakkını tanımıştır.

Bu karar, özellikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesi ve İtalyan Yabancılar Kanunu’nun 29. ve devamı maddeleri çerçevesinde güvence altına alınan aile birliği hakkının korunması açısından, konsolosluk pasifliğine karşı etkili bir yargı yolu sunmaktadır.



domenica 18 maggio 2025

Aile birleşim hakkı: İşlem birliği ve çocuğun üstün yararı arasında Roma Medeni Mahkemesi’nin 7 Nisan 2025 tarihli, Esas No. 611/2025 sayılı kararı üzerine değerlendirme

 


Aile birleşim hakkı: İşlem birliği ve çocuğun üstün yararı arasında

Roma Medeni Mahkemesi’nin 7 Nisan 2025 tarihli, Esas No. 611/2025 sayılı kararı üzerine değerlendirme

İtalya’da yasal olarak ikamet eden yabancı uyruklular için aile birleşimiyle ilgili karşılaşılan çok sayıda hukuki sorun bağlamında, Roma Medeni Mahkemesi tarafından 7 Nisan 2025 tarihinde, Esas No. 611/2025 ile verilen karar, aile birliğinin temel bir hak olduğunu ve bu sürece dair hukuki yorumda çocuğun üstün yararının merkezde olması gerektiğini güçlü bir şekilde teyit etmektedir.

Karar konusu olayda, İtalya’daki Göçmenlik Tek Nokta Ofisi (Sportello Unico) tarafından aile birleşimi için ön onay (nulla osta) verilmesine rağmen, İtalya’nın Nijerya’daki konsolosluğu, üç küçük çocuk için vize başvurusunu reddetmiştir. Başvuru sahibi anne, gerekli tüm işlemleri tamamlamış; DNA testi için IOM’ye başvurmuş, doğum belgeleri ve ölen eşine ait ölüm belgesini yasallaştırmıştır. Konsolosluk işlemleri hâlâ açıkken, belgelerin değerlendirilmesi devam ederken vize talebinin reddedilmesi üzerine, başvuran taraf İtalyan Medeni Usul Kanunu’nun 700. maddesine göre ihtiyati tedbir talebiyle mahkemeye başvurmuştur.

Mahkeme, başvuruyu kabul etmiş ve İtalya Yargıtayı’nın yerleşik içtihatlarına dayanarak, aile birleşimi sürecinin tekil ve aşamalı bir idari süreç olduğunu vurgulamıştır. Süreç, iç aşama (ön onay) ve dış aşama (konsolosluk vizesi) olmak üzere ikiye ayrılır; ancak bunların birbirinden kopartılması veya keyfi şekilde durdurulması hukuka aykırıdır.

Fumus boni iuris (hukuki dayanak) açısından, başvurucunun sunduğu belgelerin yeterli olduğu kanaatine varılmıştır.
Periculum in mora (geri dönülmez zarar riski) bakımından ise, söz konusu olan çocuklar olduğunda zaman kaybının aile birliği hakkına telafisi mümkün olmayan zararlar vereceği açıkça belirtilmiştir.

Mahkeme kararını desteklemek için şu uluslararası insan hakları belgelerine atıf yapılmıştır:

  • Çocuk Haklarına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi (1989, New York)

  • Avrupa Konseyi Çocuk Hakları Sözleşmesi (1996, Strasbourg)

  • Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı (2000)

Sonuç olarak mahkeme, çocukların geçici aile birleşimi vizelerinin verilmesini emretmiş ve böylece çocuğun üstün yararının göç hukuku işlemlerinde bile mutlak önceliğe sahip olduğunu vurgulamıştır.

Bu karar, yalnızca somut olay bakımından değil, aynı zamanda idarenin farklı kademeleri arasında işlem birliğine saygı gösterilmesi gerektiğini ve hukukun şeklen değil, esasen uygulanması gerektiğini de hatırlatmaktadır.


✍️ Avv. Fabio Loscerbo
📩 avv.loscerbo@gmail.com
🌐 www.avvocatofabioloscerbo.it



Oturma izninin dönüştürülmesine ilişkin yürütmenin durdurulması talebinin reddi: Emilia-Romagna Bölge İdare Mahkemesi Kararı, R.G. 492/2025, 14 Mayıs 2025

Başlık:
Oturma izninin dönüştürülmesine ilişkin yürütmenin durdurulması talebinin reddi: Emilia-Romagna Bölge İdare Mahkemesi Kararı, R.G. 492/2025, 14 Mayıs 2025


Özet:
Emilia-Romagna Bölge İdare Mahkemesi, 14 Mayıs 2025 tarihli 492/2025 sayılı kararıyla, bir yabancı çalışanın mevsimlik oturma iznini sürekli çalışma iznine dönüştürme talebinin reddine karşı yaptığı yürütmeyi durdurma başvurusunu reddetti. Savunma, özellikle 2023 yılında bölgede meydana gelen sel felaketi gibi olağanüstü durumlara dikkat çekmiş olsa da, Mahkeme işverenin asgari gelir şartını karşılamadığı gerekçesini daha ağır basan unsur olarak değerlendirdi.


1. Giriş
Olay, Bologna Valiliği’nin mevsimlik oturma izninin, bağımlı çalışmaya yönelik bir izne dönüştürülmesine onay veren kararı iptal etmesi üzerine ortaya çıkmıştır. İptalin gerekçesi, tarım sektöründe faaliyet gösteren işverenin yeterli yıllık geliri (30.000 avro) belgeleyememesi olmuştur.

Başvuru sahibi, 55. madde uyarınca yürütmenin durdurulmasını talep etmiş; başvurunun hukuki dayanağının güçlü olduğunu (fumus boni iuris) ve telafisi güç zarar doğabileceğini (periculum in mora) ileri sürmüştür.


2. Hukuki ve olgusal çerçeve
Valiliğin kararında, yıllık gelir şartı olan 30.000 avronun sağlanmadığı belirtilmiştir. Bu, DPR 394/1999 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 30-bis maddesinin 8. fıkrası ve 27 Mayıs 2020 tarihli Bakanlık Kararı'na dayanmaktadır.

Savunma, bu değerlendirmenin katı olduğunu ve yaşanan ekonomik sıkıntıların 2023'teki sel felaketlerinden kaynaklandığını belirtmiştir. İşverenin uğradığı zararları belgeleyen bir jeolojik rapor da sunulmuştur.


3. İdarenin gerekçeleri ve Mahkeme kararı
241/1990 sayılı Kanun’un 10-bis maddesi kapsamında yapılan savunmalara rağmen, Valilik gelir yetersizliği nedeniyle kararını sürdürmüştür.

Mahkeme de bu değerlendirmeyi benimseyerek, gelir şartının objektif olarak sağlanmadığını ve ileri sürülen olağanüstü durumların bu eksikliği ortadan kaldırmaya yeterli olmadığını belirtmiştir.

Bu nedenle, yürütmenin durdurulması talebi reddedilmiş, davanın niteliği gereği yargılama giderleri karşılıklı olarak mahsup edilmiştir.


4. Eleştirel değerlendirme
Bu karar, göç ve çalışma alanındaki idari sistemin ne kadar esnek olduğunu sorgulama ihtiyacını gündeme getirmektedir. Yürütmenin durdurulması talebinin reddi, işveren kaynaklı geçici eksiklikler nedeniyle çalışanın cezalandırılmaması gerektiği yönündeki yerleşik içtihada (örneğin TAR Emilia-Romagna, 408/2023; TAR Lecce, 83/2025) aykırı bir tutumdur.

Ayrıca, Göç Yasası’nın 22. maddesi, şartların sonradan kaybedilmesi halinde iznin iptaline imkân tanırken, fiilen devam eden faaliyetlerde geçici izin verilmesini de mümkün kılmaktadır.

İşverenin güncel ekonomik verilerini ve taşınmaz mal varlığını içeren savunma belgelerinin değerlendirilmemesi, kararın gerekçelendirilmesinde eksiklik ve yargılamada araştırma yetersizliği doğurabilir.


5. Sonuç
Bu karar, entegrasyon sürecinde olan yabancı işçilerin korunmasında idare mahkemesinin rolünü sorgulamaktadır. Ekonomik gerçekliği ve olağanüstü durumları göz ardı eden katı idari uygulamalar, sosyal uyumu sağlayan istihdamın anayasal işlevini zedeleyebilir. Nihai karar henüz verilmemiş olsa da bu gelişme, biçimsel yaklaşımların yol açabileceği sosyal risklere dikkat çekmektedir.


Av. Fabio Loscerbo


📌 İletişim ve profesyonel kaynaklar:



Sığınma prosedürü sırasında pasaportun geçici olarak iadesi hakkı: Bologna Mahkemesi’nin 7 Mart 2025 tarihli R.G. 1222/2025 sayılı kararı üzerine bir değerlendirme



Başlık:
Sığınma prosedürü sırasında pasaportun geçici olarak iadesi hakkı: Bologna Mahkemesi’nin 7 Mart 2025 tarihli R.G. 1222/2025 sayılı kararı üzerine bir değerlendirme


Özet:
Bologna Mahkemesi, 7 Mart 2025 tarihli kararıyla, sığınma başvurusu sürecinde olan bir başvurucunun pasaportunun geçici olarak iadesine hükmetmiştir. Bu karar, başvurucunun banka işlemleri yapabilmesi ve ülkesinin konsolosluğunda pasaportunu yenileyebilmesi için alınmıştır. Mahkeme, 25/2008 sayılı Yasa’nın 11. maddesi uyarınca pasaportun teslim edilmesi yükümlülüğü ile başvurucunun günlük yaşamsal ve belgelenmiş ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik kimlik kullanım hakkı arasında denge kurulması gerektiğini vurgulamıştır.


1. Giriş
Bu dava, sığınma prosedürünün hassas bir yönünü ele almaktadır: Başvurucunun, sığınma başvurusu devam ederken, daha önce yetkililere teslim ettiği pasaportunu geçici olarak geri alabilmesi mümkün müdür?


2. Yasal çerçeve: 25/2008 Sayılı Yasa’nın 11. Maddesi
Bu maddeye göre sığınmacı, kimliğinin belirlenmesi ve prosedür süresince ülkeyi terk etmesini engellemek amacıyla pasaportunu yetkililere teslim etmekle yükümlüdür. Ancak bu yükümlülük, pasaportun geçici ve meşru gerekçelerle kullanımı için tamamen yasak anlamına gelmez.


3. Başvurucunun gerekçeleri
Başvurucu, süresi dolmuş olsa da pasaportunu şu iki geçerli neden için kullanmak istediğini belgelemiştir:

  • Bir banka kartını kapatmak amacıyla, bankanın geçerli ve orijinal bir kimlik belgesi talep etmesi,

  • Yeni bir pasaport çıkarmak için konsolosluğa başvurmak; bu işlemde eski pasaportun fiziksel olarak sunulması zorunludur.


4. Mahkemenin Gerekçesi
Mahkeme, teslim yükümlülüğünün, kötüye kullanılmadığı sürece, belgelendirilmiş ihtiyaçlar için pasaportun geçici kullanımına engel teşkil etmediğine karar vermiştir. Ayrıca, pasaportun yalnızca belirtilen amaçlar için kullanılacağı ve sonrasında tekrar yetkililere teslim edileceği şart koşulmuştur.

Kararda, bu talebin sığınma prosedürünü düzenleyen dürüstlük ve iş birliği ilkesine uygun olduğu vurgulanmıştır.


5. Nihai karar ve yargılama giderleri
Mahkeme, ihtiyati talebi kabul etmiş ve pasaportun geçici olarak iadesine karar vermiştir. Başvurucunun yeni pasaportu aldıktan sonra belgeyi tekrar yetkililere teslim etmesi gerekmektedir.
Yargılama giderleri, davanın özel doğası ve idarenin açık bir karşı duruş göstermemesi nedeniyle taraflar arasında karşılıklı mahsup edilmiştir.


6. Sonuç
Bu karar, sığınmacıların yükümlülüklerine ilişkin esnek ve orantılı bir yorum benimsendiğini göstermektedir. Mahkeme, günlük yaşamla ilgili temel ihtiyaçların — örneğin bankacılık işlemleri ya da konsolosluk başvuruları — prosedür bütünlüğünü bozmadan korunabileceğini ve bunun yasal sınırlar içinde mümkün olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.


Av. Fabio Loscerbo


📌 Yazarın iletişim kanalları ve profesyonel kaynakları:



Köklü özel hayatın güvencesi olarak özel koruma: Bologna Mahkemesi’nin 23 Nisan 2025 tarihli R.G. 7780/2024 sayılı kararı üzerine bir değerlendirme

Başlık:
Köklü özel hayatın güvencesi olarak özel koruma: Bologna Mahkemesi’nin 23 Nisan 2025 tarihli R.G. 7780/2024 sayılı kararı üzerine bir değerlendirme


Özet:
Bologna Mahkemesi, 23 Nisan 2025 tarihli kararıyla Arnavutluk vatandaşı bir başvurucunun açtığı davayı kabul etmiş ve ona özel koruma amaçlı oturma izni verilmesine hükmetmiştir. Karar, başvurucunun İtalya’daki sosyal ve mesleki entegrasyonunu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesi ile korunan "özel hayat" kavramı temelinde değerlendirmiştir. Bu karar, 130/2020 Sayılı Kararname ve 20/2023 Sayılı Kararname’nin geçici hükümleri çerçevesinde, özel korumanın kapsamını belirleyen içtihatlarla uyum içindedir.


1. Giriş
Bologna Mahkemesi’ne sunulan dava, Parma Emniyet Müdürlüğü tarafından 23 Mayıs 2024 tarihinde verilen özel koruma talebinin reddine ilişkindir. Başvuru, 130/2020 Sayılı Kararname ile değiştirilen 286/98 sayılı Kanun’un 19. maddesinin 1.1 fıkrasına dayanılarak yapılmıştır. Mahkeme başvuruyu tam olarak kabul etmiş ve başvurucunun iki yıl süreli, yenilenebilir ve çalışma iznine dönüştürülebilir özel koruma oturma iznine hak kazandığına karar vermiştir.


2. Hukuki çerçeve ve geçici hükümler
Mahkeme, 20/2023 Sayılı Kararname’nin yürürlüğe girmesinden önce yapılan başvurular için önceki yasal düzenlemenin uygulanması gerektiğini, söz konusu kararnameye eklenen 7. maddenin 2. fıkrasına atıfla teyit etmiştir. Bu nedenle, özel hayat ve aile hayatının ihlali riski varsa sınır dışı etmenin yasaklandığı eski 19/1.1 maddesi uygulanmıştır.


3. “Özel hayat” kavramının yargısal yorumu
Mahkeme, İtalyan Yargıtayı ve AİHM içtihatlarına atıfta bulunarak, özel korumanın, önceki insani korumanın evrimleşmiş hali olduğunu vurgulamıştır. “Özel hayat”, yalnızca iş hayatıyla sınırlı değildir; sosyal, kültürel ilişkileri, barınma durumunu ve duygusal bağları da kapsar. Bu yaklaşım, AİHS’nin 8. maddesiyle uyumludur.


4. Sosyal ve mesleki entegrasyonun değerlendirilmesi
Başvurucunun yaklaşık dört yıldır İtalya’da yasal olarak ikamet ettiği, düzenli bir konutta yaşadığı, temizlik sektöründe süresiz iş sözleşmesine sahip olduğu ve aylık 1.000 Euro civarında bir gelir elde ettiği tespit edilmiştir. INPS kayıtları, ekonomik istikrarın güçlendiğini göstermektedir. Başvurucunun herhangi bir adli sicil kaydı ya da kamu düzenini tehdit eden bir durumu bulunmamaktadır.


5. Hakların dengelenmesi ve orantılılık ilkesi
Mahkeme, Yargıtay’ın 24413/2021 sayılı kararına atıfta bulunarak, sınır dışı işleminin “özel ya da aile hayatında ciddi bir yoksunluk” yaratıp yaratmayacağının araştırılması gerektiğini belirtmiştir. Entegrasyon sağlandığında ve kamu güvenliğini tehdit eden bir durum yoksa, oturma izni bir temel hak olarak tanınmalıdır.


6. Sonuç
Bu karar, orantılılık ilkesinin ve özel hayat hakkının hukuki olarak ne kadar önemli olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır. Yakın aile bağları olmasa bile, İtalya’daki güçlü bir sosyal ve mesleki entegrasyonun varlığı, sınır dışı edilmeye karşı yeterli koruma oluşturur ve bu durum, İtalya’nın uluslararası yükümlülükleriyle doğrudan bağlantılıdır.


Avv. Fabio Loscerbo


📌 Profesyonel bağlantılar ve iletişim kanalları:


İstersen şimdi bu içeriği Türkçe kayan yazılı bir videoya dönüştürebilirim. Başlayayım mı?

Aile hayatına dayalı özel koruma hakkı: Bologna Mahkemesi'nin 16 Nisan 2025 tarihli R.G. 8636/2023 sayılı kararı üzerine bir değerlendirme

Başlık:
Aile hayatına dayalı özel koruma hakkı: Bologna Mahkemesi'nin 16 Nisan 2025 tarihli R.G. 8636/2023 sayılı kararı üzerine bir değerlendirme

Özet:
Bologna Mahkemesi, İtalyan Göç Yasası’nın 19. maddesinin 1.1 fıkrası uyarınca, yabancı bir başvurucunun özel koruma hakkını tanımıştır. Bu karar, 20/2023 Sayılı Kararname yürürlüğe girmeden önceki mevzuata dayanılarak verilmiştir. Başvurucunun çalışmıyor olmasına rağmen, ailesiyle birlikte İtalya'da köklü bir hayat kurmuş olması ve sosyal bağları mahkeme kararının temelini oluşturmuştur. Karar, aile ve özel hayatın korunması ile devletin sınır dışı etme politikası arasındaki dengeye dair hem ulusal hem de AİHM içtihadıyla uyumludur.


1. Giriş
Bologna Mahkemesi’nin 16 Nisan 2025 tarihli kararı (R.G. 8636/2023), İtalya'da özel koruma rejimini düzenleyen Göç Yasası’nın 19. maddesinin, 20/2023 sayılı Kararnameden önceki versiyonuna dayanarak verilmiştir. Olay, iki çocuk annesi ve özel koruma iznine sahip bir kişiyle evli olan yabancı bir kadının ikamet izni yenileme başvurusunun reddine ilişkin açtığı davaya ilişkindir.


2. Hukuki Çerçeve
Bu vakada uygulanan mevzuat, 130/2020 Sayılı Kararname ile değiştirilen 19. maddedir. Bu madde, işkence veya insanlık dışı muamele riski dışında, özel ve aile hayatının korunması gerekçesiyle de sınır dışı etmeye karşı koruma öngörmektedir. Bu koruma, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesine dayanmaktadır.


3. Mahkemede Ortaya Konulan Bulgular
Başvurucunun 6 yıldan uzun süredir İtalya'da yaşadığı, çocuklarına baktığı, eşiyle birlikte kira sözleşmesine dayalı bir konutta ikamet ettiği ve eşinin süresiz bir iş sözleşmesine sahip olduğu belirlenmiştir. Başvurucu çalışmasa da aile hayatında aktif rol oynamaktadır.


4. Mahkemenin Gerekçesi
Mahkeme, başvurucunun sınır dışı edilmesi durumunda işkence veya insanlık dışı muamele riski bulunmadığını, ancak İtalya’daki yerleşik aile hayatının bozulacağı kanaatine varmıştır.
AİHM içtihatlarına dayanarak, fiili aile bağlarının da korunduğu ve sınır dışı kararlarının orantılı olması gerektiği vurgulanmıştır.

Yargıtay’ın 7167/2024 sayılı kararına da atıfta bulunulmuştur. Bu karar, sosyal ya da iş yaşamına entegrasyon kanıtı olmasa bile, yeterli düzeyde aile bağları varsa özel koruma verilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.


5. Entegrasyon Değerlendirmesi
Mahkeme, özel koruma izni için sosyal ve mesleki entegrasyonun aynı anda mevcut olmasının gerekmediğini; güçlü aile bağlarının tek başına yeterli olabileceğini belirtmiştir. Bu olayda, çocukların varlığı, dil bilgisi ve düzenli konut gibi unsurlar belirleyici olmuştur.


6. Zamansal Uygulama ve Hukuki Rejim
Mahkeme, başvurunun yeni yasa yürürlüğe girmeden önce yapılmış olması nedeniyle eski kuralların uygulanmasına karar vermiştir. Buna göre: iki yıl geçerli, yenilenebilir ve çalışma iznine dönüştürülebilir bir özel koruma izni verilmelidir.


7. Sonuç
Bu karar, bireyin aile hayatı hakkı ile devletin göç kontrolü politikası arasında orantılılık ilkesine uygun, dikkatli bir denge kurmaktadır.
Karar, İtalya'nın uluslararası yükümlülüklerine paralel olarak, fiilen kurulmuş aile bağlarının özel koruma için yeterli bir gerekçe teşkil ettiğini teyit etmektedir.


Avv. Fabio Loscerbo


📌 Profesyonel profiller ve iletişim kaynakları:


İstersen şimdi bu metni akıcı kayan yazılı bir video formatına da çevirebilirim. Türkçe sürümünü hazırlamamı ister misin?

sabato 10 maggio 2025

MAKALE BAŞLIĞI: Yabancı başvuranın köklü entegrasyonunun korunması ve özel koruma gerekçesiyle oturma izni – Bologna Mahkemesi kararı – Dosya No: 5453/2023 – Karar tarihi: 16 Nisan 2025 Avv. Fabio Loscerbo tarafından yazılmıştır

 MAKALE BAŞLIĞI:

Yabancı başvuranın köklü entegrasyonunun korunması ve özel koruma gerekçesiyle oturma izni – Bologna Mahkemesi kararı – Dosya No: 5453/2023 – Karar tarihi: 16 Nisan 2025

Avv. Fabio Loscerbo tarafından yazılmıştır

Bologna Mahkemesi’nin 16 Nisan 2025 tarihli (R.G. 5453/2023) kararı, Göç Yasası’nın 19. maddesinde yer alan özel koruma hükümlerinin, insan onurunu ve gerçek entegrasyon süreçlerini merkeze alarak uygulanmasının önemli bir örneğini teşkil etmektedir. Karar, uzun süredir İtalya’da yaşayan ve İtalyan toplumuna sosyal, ailevi ve iş açısından tam anlamıyla entegre olmuş bir yabancı başvuranın davasına ilişkindir.

Başvuran, 2021 yılından bu yana İtalya’da ikamet eden Fas uyruklu bir bireydir. Başvuran, özel koruma gerekçesiyle oturma izninin uzatılması yönündeki talebinin reddedilmesine karşı mahkemeye başvurmuştur. Reddedilme kararı, Bologna Emniyet Müdürlüğü tarafından başvurunun üzerinden uzun süre geçtikten sonra verilmiş ve bu süreçte başvuranın İtalya’daki kökleri daha da derinleşmiştir.

Mahkeme, hem olgusal hem hukuki açıdan kapsamlı bir değerlendirme yapmıştır. Duruşmada, başvuranın süresiz iş sözleşmesi, düzenli geliri, İtalyanca diline hâkimiyeti ve sosyal hayata (örneğin spor faaliyetleri) aktif katılımı ortaya konulmuştur. Ayrıca babası, kız kardeşi ve diğer akrabalarıyla birlikte yaşadığı, onlara ekonomik ve ailevi destek sunduğu kanıtlanmıştır.

Hukuki temelde mahkeme, Göç Yasası’nın 19. maddesinin D.L. 20/2023’ten önceki hâline ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile Avrupa Adalet Divanı içtihatlarına atıfta bulunmuştur. Özellikle, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesi (özel ve aile hayatına saygı hakkı) vurgulanmış, kişinin düzenli çalışma hayatı ve kökleşmiş aile bağlarının, kamu düzenine ilişkin üstün bir gerekçe olmadıkça, sınır dışı edilmesini engelleyen bir hak doğurduğu belirtilmiştir.

Sonuç olarak, mahkeme başvurucunun lehine iki yıllık özel koruma oturma izni verilmesine hükmetmiştir. Bu izin hem uzatılabilir hem de çalışma iznine dönüştürülebilir niteliktedir. Karar, D.L. 20/2023’ün yürürlüğe girmesinden önceki mevzuata dayanmakta olup, başvuranın İtalya’daki yaşamına ilişkin bireysel hakkını tanımaktadır.

Bu karar, özel koruma kurumunun yalnızca istisnai değil, aynı zamanda kökleşmiş entegrasyonun ve insan onurunun korunmasına yönelik sıradan ve etkili bir araç olduğuna işaret eden yargı eğiliminin bir parçasıdır.

Avv. Fabio Loscerbo

sabato 3 maggio 2025

Özel koruma kapsamında sosyal entegrasyonun geçici yargı koruması – Brescia Mahkemesi, Karar No: R.G. 4598-1/2025, Tarih: 29 Nisan 2025



Özel koruma kapsamında sosyal entegrasyonun geçici yargı koruması – Brescia Mahkemesi, Karar No: R.G. 4598-1/2025, Tarih: 29 Nisan 2025


Özet
29 Nisan 2025 tarihli bu kararla Brescia Mahkemesi, özel koruma başvurusunun reddine ilişkin idari işlemin yürütmesini durdurmuştur. Mahkeme, başvurucunun sosyal ve mesleki entegrasyonuna ilişkin belgeler ışığında, hukuki haklılık ihtimali (fumus boni iuris) ve gecikme halinde telafisi imkânsız zarar (periculum in mora) koşullarının oluştuğuna kanaat getirmiştir. Bu karar, yabancıların oturma hakkının geçici korunmasında sosyal kök salmanın belirleyici önemini bir kez daha vurgulamaktadır.


1. Giriş

Brescia Sivil Mahkemesi’nin – göç konularında uzmanlaşmış dairesi – R.G. 4598-1/2025 sayılı dava kapsamında verdiği bu karar, İtalya yargısının sosyal entegrasyonu, özel koruma çerçevesinde hatta geçici yargı koruması aşamasında dahi, korunması gereken bir değer olarak gördüğünü ortaya koymaktadır.


2. Olayın Özeti

2020 yılından beri İtalya’da yaşayan Fas uyruklu başvurucu, 286/1998 sayılı Birleşik Göç Yasası’nın 19. maddesi uyarınca özel koruma amaçlı oturma izni talep etmiştir. Başvurusuna, topluma, konut sistemine ve iş yaşamına uyum sürecini gösteren belgeler eklenmiştir.

Sunulan belgeler şunlardı:

  • Kayıtlı kira sözleşmesi ve ikamet belgesi,

  • Önceden belirli süreli çalıştığı şirketle imzalanan süresiz iş sözleşmesi,

  • Gelir ve sosyal güvenlik katkı belgeleri (INPS) ile ekonomik bağımsızlığın kanıtı.

Tüm bu belgeler sunulmuş olmasına rağmen, başvuru emniyet birimleri tarafından reddedilmiş ve bu karara karşı yürütmenin durdurulması talebiyle dava açılmıştır.


3. Yürütmenin Durdurulması Kararı

Mahkeme, yürütmenin durdurulması için gerekli koşulların mevcut olduğunu belirterek şu unsurları tespit etmiştir:

  • Fumus boni iuris: Başvurucunun sürekli bir iş ilişkisine sahip olması ve yerel topluma entegre olduğuna dair belgeler bu hukuki dayanak varsayımını desteklemektedir.

  • Periculum in mora: Davanın esasına geçilmeden önce sınır dışı edilme tehlikesi, kişinin işini kaybetmesi ve entegrasyon sürecinin sekteye uğraması riskini ortaya çıkarmaktadır.

Karar, 150/2011 sayılı yasada yer alan 19-ter ve 5/2 maddelerine dayanmaktadır. Bu yaklaşım, kalıcı ikamet ve sosyal-mesleki entegrasyonun geçici yargı tedbirlerinde dikkate alınması gereken kriterler olduğunu savunan yerleşik içtihat çizgisiyle uyumludur.


4. Sonuç

Brescia Mahkemesi’nin verdiği bu ihtiyati tedbir kararı, 286/1998 sayılı Göç Yasası’nın 19/1.1 maddesinin koruyucu işlevini ve bunun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesiyle uyumlu olduğunu teyit etmektedir. Bu karar, İtalya’da gerçek bağlar kurmuş yabancılar için hızlı ve etkili bir yargı koruması sağlamaktadır. Entegrasyonun sadece sosyolojik değil, aynı zamanda hukuki bir değer olduğu anlayışı pekiştirilmektedir.


Av. Fabio Loscerbo
Göç Hukuku Uzmanı Avukat
www.avvocatofabioloscerbo.it


Yerleşiklik ilkesinin özel koruma hakkı olarak tanınması Bolonya Mahkemesi – Karar No: R.G. 12304/2023, Tarih: 15 Nisan 2025

Yerleşiklik ilkesinin özel koruma hakkı olarak tanınması

Bolonya Mahkemesi – Karar No: R.G. 12304/2023, Tarih: 15 Nisan 2025


Özet:
Bolonya Mahkemesi, 15 Nisan 2025 tarihli R.G. 12304/2023 sayılı kararıyla, özel koruma amaçlı oturma izninin reddine karşı açılan davayı kabul etmiş ve yabancı başvurucunun sosyal ve duygusal yerleşikliğinin, devletin sınır dışı etme yetkisine sınır getiren temel bir hak olduğunu vurgulamıştır. Mahkeme, sınır dışı etmenin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesi ve Birleşik Göç Yasası’nın 19. maddesinin 1.1. fıkrası (Decreto Cutro’dan önceki hali) uyarınca özel ve aile hayatına saygı hakkının ihlali olacağını değerlendirmiştir.


Makale Metni:

Bolonya Mahkemesi’nin 15 Nisan 2025 tarihli (Dosya No: R.G. 12304/2023) kararı, İtalya’da özel korumanın hukuki çerçevesi üzerine net ve ayrıntılı bir analiz sunmakta olup, Decreto Legge 130/2020 (daha sonra 173/2020 sayılı Kanun) ile getirilen reformlara ve Cutro Kararnamesi öncesi uygulamaya dayanmaktadır.

Mahkeme, 2021 yılında İtalya’ya gelen Tunuslu başvurucunun özel koruma amaçlı oturma izni alma yönünde kişisel ve temel bir hakkı olduğunu kabul etmiştir. Zira sınır dışı edilmesi durumunda başvurucu, özel ve aile hayatının ciddi şekilde ihlal edilmesi riskiyle karşı karşıya kalacaktı.

Başvurucu, 2 Ağustos 2022 tarihinde başvurusunu yapmış ancak Bolonya Emniyeti tarafından, yerel komisyonun olumsuz görüşü doğrultusunda reddedilmişti. Buna karşılık mahkeme, başvurucunun sunduğu gerekçelerin haklı olduğunu değerlendirmiştir. Özellikle: düzenli ve belgelenmiş bir iş, süresiz iş sözleşmesi, bağımsız konut, istikrarlı sosyal ve duygusal ilişkiler ve ülkesindeki bağların zayıflamış olması dikkate alınmıştır.

Mahkeme, 286/1998 sayılı Yasa’nın 19. maddesinin 1.1. fıkrasına atıfta bulunarak, yabancının özel ve aile hayatının korunması hakkı ile kamu düzeni gerekleri arasında bir denge kurulması gerektiğini vurgulamıştır. Somut olayda kamu güvenliği açısından herhangi bir somut tehdit bulunmadığından, sınır dışı kararı kişinin İtalya’daki sosyal çevresinden "koparılması" anlamına gelecekti.

Karar, İtalyan Yargıtayı’nın içtihatlarına (özellikle Yargıtay Genel Kurulu Kararı 24413/2021) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Narjis / İtalya kararına açıkça atıfta bulunmuştur. Mahkemeye göre, bireyin İtalya’daki kişisel, mesleki ve sosyal yerleşikliği, sınır dışı etme kararına karşı bağımsız ve yeterli bir gerekçe teşkil etmektedir.

Usul yönünden ise, mahkeme, başvurunun geç verilmesini de haklı bulmuş ve sınır dışı kararının başvurucunun anlayabileceği bir dilde çevrilmemesinin 13/7. maddeye aykırılık teşkil ettiğine hükmetmiştir.


Sonuç:
Mahkeme, başvurucuya iki yıl süreli özel koruma oturma izni verilmesine karar vermiştir. Bu izin yenilenebilir ve çalışma iznine dönüştürülebilir niteliktedir. Bu karar, İtalyan Anayasası’yla uyumlu bir yorum çizgisine katkı sunmakta ve sosyal entegrasyonu yalnızca sosyolojik bir olgu değil, aynı zamanda hukuki bir değer olarak ön plana çıkarmaktadır. Temel insan haklarının – özellikle kimlik ve onur haklarının – korunması böylece göç hukukunun temel taşı olarak yeniden teyit edilmektedir.


Av. Fabio Loscerbo
Göç Hukuku Uzmanı Avukat
www.avvocatofabioloscerbo.it


Özel koruma kapsamında yerleşiklik kavramı ve özel/aile hayatına saygı hakkı – Floransa Mahkemesi, Karar No: R.G. 61/2023, Tarih: 30 Nisan 2025

BAŞLIK:
Özel koruma kapsamında yerleşiklik kavramı ve özel/aile hayatına saygı hakkı – Floransa Mahkemesi, Karar No: R.G. 61/2023, Tarih: 30 Nisan 2025


Özet:
Floransa Mahkemesi, 30 Nisan 2025 tarihli ve R.G. 61/2023 sayılı kararıyla, uluslararası koruma talebi açıkça dayanaksız olduğu gerekçesiyle reddedilen bir yabancı vatandaşın başvurusunu kabul etmiş ve kendisine özel koruma amacıyla oturma izni verilmesine karar vermiştir. Karar, başvurucunun İtalya’daki somut sosyal ve mesleki yerleşikliğinin kanıtlanmasına ve 286/1998 sayılı Birleşik Göç Yasası’nın 19. maddesinin 1.1. fıkrasının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadı ışığında yorumlanmasına dayanmaktadır.


Makale Metni:

Floransa Mahkemesi’nin 30 Nisan 2025 tarihli (Dosya No: R.G. 61/2023) kararı, İtalya'daki özel koruma hukukunun evrimini, Avrupa hukuku ve son yasal değişiklikler bağlamında değerlendiren dikkate değer bir içtihattır.

Somut olayda, başvurucu Fas vatandaşıydı ve yaptığı uluslararası koruma başvurusu, “açıkça temelsiz” olduğu gerekçesiyle idari makamlar tarafından reddedilmişti. Dava sürecinde başvurucu, sığınmacı statüsü ve ikincil koruma talebinden feragat ederek yalnızca özel koruma başvurusunda ısrar etmiş ve İtalya’daki sosyal ve mesleki entegrasyonuna ilişkin belgeleri mahkemeye sunmuştur.

Mahkeme, uluslararası koruma konusunda Komisyon’un değerlendirmelerinin artık kesinleşmiş olduğunu göz önünde bulundurarak, değerlendirmesini yalnızca özel koruma koşullarının varlığı üzerine yoğunlaştırmış ve 286/1998 sayılı yasanın 19. maddesinin 1.1. fıkrasına göre koruma gerekliliğini incelemiştir. Bu hükme göre, kişinin özel ve aile hayatını ciddi şekilde ihlal edecekse, sınır dışı edilmesi veya ülkeye alınmaması yasaktır.

Mahkemenin kararında dikkat çeken nokta, “sosyal ve ailevi yerleşiklik” kavramını özel korumanın belirleyici ölçütü olarak kabul etmesidir. Kararda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına, özellikle Narjis/İtalya kararına atıfta bulunularak, geleneksel aile ilişkileri dışında, bireyin sosyal ve mesleki bağlarının da 8. madde kapsamındaki özel hayatın bir parçası olduğu vurgulanmıştır.

Olayda başvurucu, inşaat sektöründe süresiz çıraklık sözleşmesiyle çalışmakta, İtalyanca dil eğitimi ve mesleki kurslara katılmakta ve Floransa toplumuna tam anlamıyla entegre olmuş durumdaydı. Buna karşılık, ülkesine dönüşü halinde benzer bir sosyal entegrasyon mümkün olmayacak, çünkü oradaki toplulukla hiçbir gerçek bağı bulunmamaktaydı.

Mahkeme, kanunun öngördüğü menfaat dengesinin, teorik bir hukuk sistemi karşılaştırmasına değil, başvurucunun İtalya’daki sosyal çevresini kaybetmesinden doğacak somut kırılganlık durumuna dayanması gerektiğini belirtmiştir.

Sonuç olarak, başvurucuya iki yıllık özel koruma oturma izni verilmiş, bu iznin çalışma iznine dönüştürülebilir olduğu belirtilmiş ve yargılama giderleri, duruşma sırasında ortaya çıkan yeni unsurlar nedeniyle karşılıklı olarak mahsup edilmiştir.


Sonuç:
Bu karar, 286/1998 sayılı Göç Yasası’nın 19. maddesinin 1.1. fıkrasına anayasal yorum getiren içtihat çizgisine dâhildir ve entegrasyon ile kişisel yerleşikliğin, klasik uluslararası koruma gerekçelerinin ötesinde, yabancıların korunması için bağımsız ve geçerli temeller oluşturduğunu teyit etmektedir.


Av. Fabio Loscerbo
Göç Hukuku Uzmanı Avukat
www.avvocatofabioloscerbo.it



Özel koruma amaçlı oturma izninin verilmesinde özel ve aile hayatının korunması – Bologna Mahkemesi, Karar No: R.G. 4732/2023, Tarih: 3 Nisan 2025

BAŞLIK:
Özel koruma amaçlı oturma izninin verilmesinde özel ve aile hayatının korunması – Bologna Mahkemesi, Karar No: R.G. 4732/2023, Tarih: 3 Nisan 2025


Özet:
Bologna Mahkemesi, 3 Nisan 2025 tarihinde verdiği kararla, özel koruma amaçlı oturma izninin reddine karşı açılan davayı kabul etmiş ve başvurucunun, İtalya'dan sınır dışı edilmesi durumunda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesiyle güvence altına alınan özel ve aile hayatı hakkının ciddi şekilde ihlal edileceğini değerlendirerek, başvurucuya özel koruma kapsamında oturma izni verilmesi gerektiğine hükmetmiştir. Karar, “Cutro Kararnamesi” olarak bilinen yasa değişikliğinden önceki mevzuatın uygulanması gerektiği gerekçesiyle verilmiştir.


Makalenin Tam Metni:

Bologna Mahkemesi’nin 3 Nisan 2025 tarihli (R.G. 4732/2023 sayılı) kararı, özel koruma statüsünün İtalyan hukukundaki yerini ve 286/1998 sayılı Yabancılar Kanunu’nun 19. maddesinin 1.1. fıkrasının uygulanma kapsamını değerlendirmek için önemli bir içtihattır. Kararda, özel ve aile hayatı hakkının, kişinin geri gönderilme riski bulunmasa dahi, özel koruma izni verilmesi için bağımsız ve yeterli bir kriter olduğu vurgulanmıştır.

Dava konusu olayda, başvurucunun talebi, Bölgesel Komisyon’un olumsuz görüşü üzerine Polis Müdürlüğü tarafından reddedilmişti. Ancak yargılama sürecinde, başvurucunun 2018 yılından bu yana İtalya’da kesintisiz olarak ikamet ettiği, önce teyzesiyle, ardından eşiyle birlikte yaşadığı, düzenli bir işte çalıştığı, bağımsız bir konutta yaşadığı, İtalyanca bildiği ve hamile olduğu ortaya konulmuştur.

Mahkeme, başvurucunun İtalya’da kurduğu sosyal bağları ve yerleşikliğini dikkate alarak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve İtalyan Yargıtayı’nın içtihatlarına (24413/2021, 7861/2022, 9080/2023 sayılı kararlar) atıfta bulunmuştur. Kararda, AİHS’nin 8. maddesi kapsamındaki korumanın yalnızca geleneksel aile ilişkilerini değil, aynı zamanda duygusal, sosyal ve mesleki ilişkileri de kapsadığı belirtilmiştir. Bu bağlamda, kişinin ev sahibi ülkedeki yerleşik yaşamı, sınır dışı kararına karşı güçlü bir hukuki engel oluşturur. Sadece kamu güvenliğini tehdit eden istisnai durumlar bu ilkeyi aşabilir.

Kararda dikkat çeken bir başka unsur ise, başvurucunun hamileliği durumunun, artan bir korunma gerektiren hassasiyet hali olarak değerlendirilmesidir. Bu yaklaşım, insan onurunun korunması ilkesine dayanmaktadır.

Mahkeme ayrıca, 20/2023 sayılı yasayla getirilen “Cutro Kararnamesi”nin 7. maddesinin 2. fıkrasına dayanarak, olayda önceki mevzuatın uygulanması gerektiğine karar vermiştir. Bu nedenle başvurucuya verilen özel koruma oturma izni iki yıl süreli, çalışma iznine dönüştürülebilir ve yenilenebilir nitelikte olup, kişiye hukuki ve mesleki istikrar sağlamaktadır.

Sonuç olarak, bu karar, özel korumanın yalnızca istisnai durumlarda değil, İtalya’da sosyal ve ailevi bağlar kurmuş yabancıların temel haklarını korumak amacıyla kullanılan yapısal bir araç olduğunu teyit etmektedir.


Av. Fabio Loscerbo
Göç Hukuku Uzmanı Avukat
www.avvocatofabioloscerbo.it



🎙️ Bölüm Başlığı: “SIS Kaydı: Koruma mümkün, dönüşüm yasak”

 🎙️ Bölüm Başlığı : “SIS Kaydı: Koruma mümkün, dönüşüm yasak” 🎧 Sesli Metin : Göç Hukuku podcast’ine hoş geldiniz. Bugün, TAR Lazio’n...