domenica 29 giugno 2025


 

Başlık: Tarım sektöründe mevsimlikten sürekli iş sözleşmesine geçiş talebinin reddinin hukuka uygunluğu: üç aylık dönemde 39 günlük çalışma kriteri

 Başlık:

Tarım sektöründe mevsimlikten sürekli iş sözleşmesine geçiş talebinin reddinin hukuka uygunluğu: üç aylık dönemde 39 günlük çalışma kriteri


Özet:
Puglia Bölge İdare Mahkemesi – Üçüncü Daire, 04 Haziran 2025 tarihli ve 792/2025 sayılı kararıyla (Genel Esas No: 704/2025), bir yabancı tarafından sunulan ve mevsimlik çalışma izninin sürekli iş sözleşmesine dayalı ikamete çevrilmesi talebinin Bari Valiliği tarafından reddedilmesine karşı açılan davayı reddetmiştir. Bu karar, özellikle 286/1998 sayılı Yasa'nın 24. maddesinin 10. fıkrasının yorumlanması açısından, birincil mevzuat ile idari genelgeler arasındaki ilişkiye dair önemli değerlendirmeler içermektedir.


1. Giriş

Karar, "kota kararnamesi" kapsamında yapılan mevsimlik izinlerin dönüştürülmesine ilişkin idari uyuşmazlıklar zincirine dâhildir. Davacı, idarenin başvurusunu, yasal dayanaktan yoksun olarak, örneğin tarım sektöründe üç ayda 39 gün çalışma kriterine dayanarak reddettiğini ileri sürmüştür.


2. Olaylar

Davacı, 4 Aralık 2023 tarihinde, mevsimlik çalışma izninin sürekli iş sözleşmesine dayalı ikamete çevrilmesini talep etmiştir. Ancak talep, başvuru tarihinde ayda ortalama 13 günlük tarım işi çalışmasının kanıtlanamaması ve işverenin ekonomik kapasitesinin yetersizliği gerekçeleriyle reddedilmiştir.


3. Mahkemenin Gerekçesi

Mahkeme, 24. maddenin 10. fıkrasının idare tarafından ortak genelge no. 5969/2023 ve genelge no. 37/2016 ışığında yapılan yorumunun yerinde olduğunu belirtti. Kanunda açık bir nicel kriter bulunmadığından, makul ve ayrımcı olmayan uygulama kriterlerinin idare tarafından belirlenmesi meşru görülmüştür. Tarım sektörünün kesintili doğası göz önüne alındığında, aylık 13 gün çalışma standardı uygun bulunmuştur.


4. Kararda Vurgulanan Hukuki İlkeler

Karar şu ilkeleri teyit etmektedir:

  • Üç aylık dönemde 39 günlük fiili çalışma, "düzenli iş faaliyetinin" ispatı açısından geçerli bir kriterdir;

  • Tarım dışındaki iş deneyimleri dikkate alınamaz;

  • İşverenin ekonomik yetersizliği, çalışanın kusuru olmasa da, geçerli bir ret sebebidir;

  • ALI platformunda yayımlanmış olması, kararın bildirim usulü açısından yeterlidir.


5. Eleştirel Değerlendirme

Bu karar, idareye geniş takdir yetkisi tanıyan mevcut içtihada (bkz. Danıştay, III. Daire, karar no. 5721/2020; Lombardiya İdare Mahkemesi, karar no. 1934/2023) uygun düşmektedir. Ancak, temel hakları ilgilendiren kriterlerin bakanlık genelgeleri ile belirlenmesi, hukuki güvenlik ve şeffaflık açısından sorunlu olabilir.


6. Sonuç

792/2025 sayılı karar, göç hukukunda uygulama pratiğinin giderek artan ağırlığını gözler önüne sermekte ve yabancı çalışanların tarım sektöründeki fiili iş günlerini doğru ve belgeli şekilde sunmalarının hayati önemini bir kez daha ortaya koymaktadır.


Karar Bilgileri:

  • Puglia Bölge İdare Mahkemesi – Üçüncü Daire

  • Karar No: 792/2025

  • Esas No: 704/2025

  • Karar Tarihi: 4 Haziran 2025

  • Yayın Tarihi: 10 Haziran 2025


Av. Fabio Loscerbo
Göç Hukuku Uzmanı Avukat
www.avvocatofabioloscerbo.it

sabato 28 giugno 2025


 

Mevsimlik oturum izninin sürekli çalışma iznine dönüştürülmesi talebinin asgari çalışma günü şartı sağlanmadığı için reddi: Puglia İdare Mahkemesi'nin hukuka uygun kararının değerlendirilmesi Puglia Bölge İdare Mahkemesi – 3. Daire, karar no: 809/2025, Esas no: 602/2024, karar tarihi: 12 Haziran 2025

Mevsimlik oturum izninin sürekli çalışma iznine dönüştürülmesi talebinin asgari çalışma günü şartı sağlanmadığı için reddi: Puglia İdare Mahkemesi'nin hukuka uygun kararının değerlendirilmesi

Puglia Bölge İdare Mahkemesi – 3. Daire, karar no: 809/2025, Esas no: 602/2024, karar tarihi: 12 Haziran 2025

Ekonomik göç hukukunda, mevsimlik oturum izninin sürekli çalışma iznine dönüştürülmesi, katı yasal şartlara bağlı olarak tanınan bir imkândır. Puglia Bölge İdare Mahkemesi’nin (3. Daire) 809/2025 sayılı kararı, gerekli asgari çalışma günü şartının yerine getirilmemesi gerekçesiyle yapılan dönüştürme talebinin reddini hukuka uygun bulmuş ve “üç aylık sürede en az 39 günlük çalışma” kriterinin nesnel önemine dikkat çekmiştir.

Somut olayda, tarım sektöründe çalışan yabancı bir işçi, beş ay boyunca 42 gün çalışmıştır. Bari Göçmenlik Tek Nokta Ofisi'ne yapılan başvuru, üç aylık süre zarfında en az 39 gün çalışma şartının sağlanmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Bu değerlendirme, 27 Ekim 2023 tarihli 5969 sayılı bakanlıklar arası genelgeye dayanmaktadır.

Mahkeme, 286/1998 sayılı Yasa’nın 24. maddesinin 10. fıkrasına atıfla, ancak “en az üç ay süreyle” fiilen çalışıldığının belgelenmesi durumunda dönüştürmenin mümkün olduğunu belirtmiştir. Tarım sektöründe bu şart, üç ay içinde en az 39 gün düzenli ve sigortalı çalışma olarak yorumlanmaktadır. Dolayısıyla sadece gün sayısı değil, bu sürenin üç ay içinde yoğunlaşması da şarttır.

Kararda ayrıca, çalışma amaçlı oturum hakkının öznel bir hak olmadığı, devletin göç akışını yönetme yetkisine tabi olduğu vurgulanmıştır. Bu durum, Avrupa Birliği hukukunda da (AB İşleyişi Antlaşması madde 79/5) açıkça belirtilmiştir.

Karar, aynı dairenin daha önce verdiği benzer kararlara (örneğin karar no: 45/2025) paralel olup, kamu idaresinin yürürlükteki mevzuat ve uygulama genelgelerine sıkı sıkıya bağlı kalması gerektiğini; başvuru yasal şartları taşımadığında herhangi bir takdir yetkisi bulunmadığını ortaya koymaktadır. Somut olayda, ilgili bölgesel Çalışma Müfettişliği’nin teknik görüşü de dikkate alınmıştır.

Başvuru reddedilmiş, yargılama giderleri taraflar arasında mahsuba tabi tutulmuş ve davacının adli yardım talebi, gerekli belgelerin sunulmaması (örneğin yurtdışı gelir belgesi veya yeminli beyan) nedeniyle kabul edilmemiştir.

Bu karar, anayasa ve uluslararası belgelerle tanınan çalışma hakkının, yasal ve usule uygun şartlar sağlanmadıkça, oturum izni elde etmeye veya dönüştürmeye otomatik olarak yol açmadığını bir kez daha teyit etmektedir.

Av. Fabio Loscerbo
Göç ve idare hukuku uzmanı avukat


 

Toplumsal kök salma, sınır dışı etmenin önünde bir engel olarak: Bolonya Mahkemesi, T.U.I. madde 19, fıkra 1.1 uyarınca özel koruma hakkını tanıdı (Bolonya Göç Hukuku Mahkemesi’nin 12 Haziran 2025 tarihli, R.G. 14052/2023 sayılı kararına ilişkin değerlendirme)

 Toplumsal kök salma, sınır dışı etmenin önünde bir engel olarak:

Bolonya Mahkemesi, T.U.I. madde 19, fıkra 1.1 uyarınca özel koruma hakkını tanıdı
(Bolonya Göç Hukuku Mahkemesi’nin 12 Haziran 2025 tarihli, R.G. 14052/2023 sayılı kararına ilişkin değerlendirme)


1. Giriş

12 Haziran 2025 tarihli kararıyla Bolonya Mahkemesi – Göç Hukuku İhtisas Dairesi – Bologna Emniyet Müdürlüğü’nün bir yabancıya özel koruma amaçlı oturum izni vermeyi reddetmesine karşı yapılan itirazı kabul etti.
Karar, 130/2020 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilen ve 20/2023 sayılı Kanun Hükmünde Kararname yürürlüğe girmeden önceki haliyle, T.U.I. madde 19, fıkra 1.1 çerçevesinde sınır dışı etmenin önünde meşru bir sınır olarak “toplumsal kök salma” kavramının hukuki ve içtihat temelli analizini içermesi bakımından dikkat çekicidir.


2. Hukuki çerçeve

Dava, başvurucunun özel koruma talebini 7 Temmuz 2022 tarihinde yapmış olması nedeniyle, 130/2020 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamındaki hükümlere göre değerlendirilmiştir.
Bu düzenlemeye göre, sınır dışı yasağı yalnızca zulüm riskiyle sınırlı kalmayıp, aynı zamanda bireyin özel ve aile hayatına yönelik ciddi bir tehdit oluşturan geri gönderme durumlarını da kapsamaktadır (AİHS madde 8 uyarınca).

Yargıtay Büyük Daire (Sezioni Unite), 24413/2021 sayılı kararında bu korumanın yalnızca tamamlayıcı bir statü olmadığını, aksine İtalya’da güçlü bir özel hayat geliştirmiş bireyler için bir temel hak olduğunu vurgulamıştır.


3. Olayın özellikleri

Başvurucu 2006 yılından bu yana İtalya’da ikamet etmektedir. Oturum durumunu birkaç kez düzenlemeye çalışmış, evlenmiş, hamile eşiyle birlikte kira sözleşmesine dayalı bir konutta yaşamaktadır.

Kendisi süresiz bir iş sözleşmesine sahip olup, aylık yaklaşık 1650 € maaş almaktadır. Ortaokul diploması ve hasta bakımı sertifikası almış, kilise faaliyetlerine düzenli olarak katılmakta ve İtalyanca'yı iyi düzeyde kullanmaktadır.

Mahkeme, sunulan belgeler aracılığıyla başvurucunun ailevi ve ekonomik açıdan istikrarlı bir yaşama sahip olduğunu ve sabıka kaydının bulunmadığını tespit etmiştir.


4. Hukuki değerlendirme

Yargıtay’ın 7861/2022 sayılı kararında tanımlandığı üzere, “üçlü kök salma” kriteri dikkate alınmıştır:

  • Ailevi kök salma,

  • Sosyal kök salma,

  • İtalya’da kalış süresiyle bağlantılı kronolojik kök salma.

Bu davada, başvurucu ailesel, sosyal ve ekonomik alanlarda güçlü bağlar kurmuş olup, olası bir sınır dışı kararı, bu ilişkileri orantısız bir şekilde ihlal edecektir.
Mahkeme ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Niemetz v. Almanya (1992) kararına atıfla, özel hayat kavramının mesleki ve sosyal ilişkileri de kapsadığını belirtmiştir.

Başvurucunun kişisel kimliği ve onuru ile özel hayatının korunması gereği vurgulanmış, yaklaşık 19 yıllık entegrasyon sürecinin zorla kesintiye uğratılmasının, temel haklarının ağır şekilde zedelenmesine yol açacağı ifade edilmiştir.


5. Sonuç

Mahkeme, başvuruyu kabul etmiş ve iki yıl süreli, yenilenebilir ve çalışma iznine çevrilebilir özel koruma amaçlı oturum izni verilmesine karar vermiştir.
Davaya ilişkin masrafların karşılıklı olarak tazmin edilmesine hükmedilmiştir, zira başvurunun kabul edilmesine yol açan olgular, idari karar sonrasında ortaya çıkmıştır.

Bu karar, İtalya'daki yargı içtihatlarının yabancıların ailevi ve toplumsal kök salmalarını, insan onurunun korunması bağlamında temel bir dayanak olarak kabul eden yaklaşımını pekiştirmektedir.








 

Özel hayatın korunması ve özel koruma hakkı: AİHS madde 8 ışığında değerlendirme (Bologna Mahkemesi, Göç Hukuku Uzman Dairesi, 12 Haziran 2025 tarihli, Esas No: 14720/2023 sayılı karara ilişkin not)

 Özel hayatın korunması ve özel koruma hakkı: AİHS madde 8 ışığında değerlendirme

(Bologna Mahkemesi, Göç Hukuku Uzman Dairesi, 12 Haziran 2025 tarihli, Esas No: 14720/2023 sayılı karara ilişkin not)


1. Giriş

12 Haziran 2025 tarihli kararıyla Bologna Mahkemesi – Göç Hukuku Uzman Dairesi – Faslı bir başvuranın uluslararası koruma talebinin açıkça dayanaksız olduğuna karar veren Bölgesel Komisyon kararına karşı yaptığı itirazı kabul etmiştir. Karar, “Cutro Kararnamesi” (20/2023 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, 50/2023 sayılı Kanun olarak kabul edilmiştir) ile getirilen değişikliklere rağmen, özel koruma hakkının anayasal ve uluslararası temellerini açık bir biçimde ortaya koyması bakımından dikkate değerdir.


2. Hukuki Çerçeve ve Yargısal Talep

Başvuran, 6 Temmuz 2023 tarihinde uluslararası koruma başvurusunda bulunmuştur; bu tarih, yeni yasal düzenlemenin yürürlüğe girmesinden sonradır. Açtığı davada, başvuran İtalya’da kalabilmek için özel koruma statüsünün tanınmasını ve sınır dışı edilme kararının iptalini talep etmiştir (md. 32/3 D.Lgs. 25/2008 ve md. 19, fıkra 1-1.1 D.Lgs. 286/1998 uyarınca).


3. Mahkemenin Değerlendirmesi

Mahkeme, Cutro Kararnamesi ile yapılan değişikliklerin yalnızca 19. maddenin 1.1. fıkrasının bazı bölümlerini etkilediğini, ancak anayasal veya uluslararası yükümlülükler gereği geri göndermeme yasağını değiştirmediğini saptamıştır. Bu bağlamda, 5. madde 6. fıkra (İtalyan hukukunda temel haklara saygı yükümlülüğü) ve AİHS’nin 8. maddesine (özel ve aile hayatının korunması) atıf yapılmıştır.

İtalyan Yargıtayı’nın (Karar no. 28162/2023) ve AİHM’nin içtihatlarına dayanan Mahkeme, “özel hayat” kavramının bireyin sosyal, profesyonel ve ekonomik kimliğini kapsayacak şekilde geniş yorumlanması gerektiğini vurgulamıştır.


4. Tespit Edilen Olaylar

Mahkeme, başvuranın özel hayatının korunmaya değer olduğunu şu unsurlarla ispatladığını kabul etmiştir:

  • İtalya vatandaşı olan teyzesi ve kuzeniyle birlikte yaşaması,

  • Alfonsine belediyesinde resmi ikamet kaydının bulunması,

  • İnşaat ve tarım sektörlerinde kesintisiz çalışma hayatı,

  • İş sağlığı ve güvenliği ile gönüllü hizmetler (Kızılhaç) alanlarında eğitim alması,

  • Ekonomik durumunun gözle görülür şekilde iyileşmesi,

  • İdari makamlarca herhangi bir tehlike unsuru bildirilmemesi.


5. Özel Koruma Statüsünün Tanınması

Bu veriler ışığında Mahkeme, başvuranın özel koruma hakkına sahip olduğuna ve İtalya’dan zorla sınır dışı edilmesinin, AİHS madde 8 ile güvence altına alınan özel hayatına orantısız bir müdahale teşkil edeceğine karar vermiştir.

Buna karşılık, özel korumanın uzun süreli ikamet iznine dönüştürülmesine ilişkin taleplerin bu davada değerlendirilemeyeceği, çünkü bunun ayrı bir idari süreç olduğunu belirtmiştir.


6. Sonuç

Bu karar, iç hukuk ile uluslararası hukuk kaynaklarının bütüncül bir yorumuyla yabancıların temel haklarının korunmasına önem veren bir yargı yaklaşımını temsil etmektedir. Kanuni değişikliklere rağmen, özel koruma statüsü, özellikle İtalya’da sosyal ve ailevi bağlarını somut şekilde kurmuş kişiler için geri göndermeye karşı son savunma hattı olmaya devam etmektedir.


Av. Fabio Loscerbo

sabato 21 giugno 2025

İtalyan Vatandaşlığının Verilmesinde İdarenin Takdir Yetkisi: Sosyal Uyum ile Adli Sicil Arasındaki Keskin Sınır



İtalyan Vatandaşlığının Verilmesinde İdarenin Takdir Yetkisi: Sosyal Uyum ile Adli Sicil Arasındaki Keskin Sınır

Yazan: Av. Fabio Loscerbo

Danıştay – Üçüncü Daire – Karar No: 5391/2025 – Esas No: 2946/2023 – Karar Tarihi: 12 Haziran 2025


1. Giriş

Danıştay’ın 5391/2025 sayılı kararı, 5 Şubat 1992 tarihli ve 91 sayılı Kanun’un 9. maddesi kapsamında düzenlenen vatandaşlık başvurusunun doğasına ilişkin hukuki yorum ve uygulamayı bir kez daha sistematik bir tutarlılıkla ele almaktadır. Karar, başvuru sahibinin adli sicili ile sosyal uyumu arasındaki ilişkinin nasıl değerlendirileceğini ve kamu idaresinin sahip olduğu geniş takdir yetkisini konu alır.


2. Somut Olay ve İlk Derece Kararı

Moldova vatandaşı olan başvurucu, İçişleri Bakanlığı tarafından İtalyan vatandaşlığı talebinin reddine ilişkin kararı, Lazio Bölge İdare Mahkemesi’nde dava konusu yapmıştır. Ret kararı şu gerekçelere dayanıyordu:

  • Kesinleşmiş bir mahkûmiyet: Bir başkasıyla birlikte bina işgali suçu (TCK md. 633 ve 110);

  • Bir başka mahkûmiyet: Sahte plaka taşıma suçu, ilk derecede mahkûmiyet, daha sonra temyizde zaman aşımından düşmüştür.

İdare mahkemesi davayı reddetti. Başvurucu bunun üzerine Danıştay’a temyiz başvurusu yaptı ve kararın gerekçesizliği ile şahsiyetinin ve entegrasyonunun değerlendirilmemesi iddiasında bulundu.


3. Hukuki İlke: Takdir Yetkisi ve Vatandaşlık Başvurularında Kamu Yararı Değerlendirmesi

Danıştay, 20 Haziran 2025 tarihinde yayımlanan 5391/2025 sayılı kararıyla temyiz başvurusunu reddetmiş ve idarenin ret kararının hukuka uygun olduğunu belirtmiştir.

Kararda, vatandaşlık başvurusunun mutlak bir hak değil, yüksek idari takdir yetkisine tabi bir imtiyaz olduğu vurgulanır. Bu bağlamda idarenin, başvurucunun vatandaşlığa kabulünün kamu yararına olup olmadığını değerlendirme yetkisi bulunmaktadır.

İdare, değerlendirmesini şu kriterlere göre yapar:

  • Suç işlememiş bir geçmiş (iyi hal);

  • Sosyal, ekonomik ve ailevi entegrasyon düzeyi;

  • Ahlaki ve medeni uygunluk.


4. Adli Sicil: Mutlak Engel mi, Göreceli Unsur mu?

Danıştay, adli sicildeki kayıtların otomatik olarak engel teşkil etmese de, sosyal uyumun eksikliği açısından önemli bir gösterge olduğunu belirtmiştir.

Karar, iki tür değerlendirme arasında açık bir ayrım yapar:

  • Ceza mahkemesinin yaptığı tehlikelilik değerlendirmesi;

  • İdarenin yaptığı entegrasyon ve kamu yararına uygunluk değerlendirmesi.

Bu nedenle, yalnızca mahkûmiyetin varlığı değil, kişinin genel davranışları da idare tarafından gerekçeli olarak dikkate alınabilir. Ayrıca, başvurucunun yeniden itibar (rehabilitasyon) başvurusu yapmamış veya bu işlemi karardan sonra gerçekleştirmiş olması, idarenin kararına etki etmez.


5. Değerlendirme Anı ve Başvuru Yükümlülüğü

Danıştay, idari işlemlerin hukuka uygunluk denetiminin karar tarihindeki durum üzerinden yapılacağını belirtir.
Yani, karar sonrasında ortaya çıkan gelişmeler, örneğin rehabilitasyon başvurusu, ancak yeni bir vatandaşlık başvurusu için gerekçe oluşturabilir, var olan kararın iptali için değil.

Bu nedenle, yabancı kişinin yapması gereken, yeni duruma dayanarak tekrar idari başvuru yapmasıdır, davayı uzatmak değil (Bkz. Danıştay, III. Daire, 16 Kasım 2020, Karar No: 7036; CGARS, 11 Temmuz 2022, No: 814).


6. Sonuç

Danıştay’ın 5391/2025 sayılı kararı, İtalyan vatandaşlığı başvurularının idarenin geniş takdir yetkisine tabi olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır.
Başvuru sahibinin, mevcut ve eksiksiz bir entegrasyon düzeyini açık şekilde ispat etmesi gerekir.

Adli sicil kayıtları, otomatik olarak engel teşkil etmese de, gerekçeli, orantılı ve tutarlı bir idari değerlendirme çerçevesinde vatandaşlık başvurusunun reddine neden olabilir.



Brexit Sonrası Yargı Yetkisi ve Aile Birleşimi Hakkı: Birleşik Krallık Vatandaşları İçin Oturum Kartı Örneği



Brexit Sonrası Yargı Yetkisi ve Aile Birleşimi Hakkı: Birleşik Krallık Vatandaşları İçin Oturum Kartı Örneği

Yazan: Av. Fabio Loscerbo

Dosya No: 646/2025 – Lombardia Bölge İdare Mahkemesi – Dördüncü Daire – Karar No: 2372/2025 – Karar Tarihi: 18 Haziran 2025

1. Giriş

Bu karar, Brexit sonrası göç hukuku bağlamında giderek daha fazla önem kazanan bir konuyu ele almaktadır: Bir İtalyan vatandaşıyla evli Birleşik Krallık vatandaşının, 24 Ocak 2020 tarihinde imzalanan Avrupa Birliği ile Birleşik Krallık arasındaki Ayrılma Anlaşması’nın 18. maddesinin 4. fıkrası uyarınca oturum kartı talebidir.

Lombardia Bölge İdare Mahkemesi, 2372/2025 sayılı kararıyla, idari yargının görevli olmadığını belirterek davayı görev yönünden reddetmiş ve dosyanın genel (adli) yargı mercilerine ait olduğunu ifade etmiştir (İtalyan Yabancılar Yasası – 286/1998 sayılı yasa, madde 30/6).

2. Olaylar

Davacı, bir İtalyan vatandaşıyla evli olan Birleşik Krallık vatandaşıdır ve ailevi nedenlerle geçici oturum iznine sahiptir. İtalya’da 31 Aralık 2020 tarihinden önce ikamet ettiği gerekçesiyle, ayrılma anlaşmasının 18. maddesine dayanarak kalıcı oturum kartı başvurusunda bulunmuştur.

İlgili polis karakolu, 9 Aralık 2024 tarihli ve 14 Aralık 2024’te tebliğ edilen kararıyla başvuruyu reddetmiştir. Bunun üzerine davacı, idare mahkemesine başvurmuştur.

3. Mahkemenin Kararı

Mahkeme, konunun aile birleşimi hakkına ilişkin olduğunu ve bu nedenle, 286/1998 sayılı Yasa’nın 30/6. maddesi ve 150/2011 sayılı yasadaki hükümler uyarınca, genel yargının görevli olduğunu belirtmiştir.

Mahkeme, bu konuda istikrarlı içtihatlara da atıf yapmıştır (örneğin: Lazio İdare Mahkemesi, Üçüncü Daire, 6 Şubat 2020 tarihli karar, No: 1629) ve ailevi nedenlerle verilen veya reddedilen oturum izinlerinin idare mahkemelerinde değil, adli mahkemelerde değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamıştır.

Ayrıca, bu görevli yargı makamının, polis tarafından alınan kararda da açıkça belirtildiğini ve davacının, dosyayı yasal süreler içinde yetkili adli yargı merciinde yeniden sunabileceğini ifade etmiştir (İdari Usul Kanunu madde 11/2).

4. Eleştirel Değerlendirme

Bu karar, göç hukuku alanında idari ve adli yargı arasındaki görev dağılımını giderek daha net hale getiren bir içtihat çizgisine dâhildir ve şu ilkeyi pekiştirir: Eğer idari işlem aile hayatını etkiliyorsa, görev adli yargıya aittir.

Ancak iki önemli husus dikkat çekmektedir:

  1. Brexit Sonrası Hukuki Rejimin Özgünlüğü – Ayrılma Anlaşması'nın 18. maddesine dayalı oturum kartı, uluslararası, Avrupa Birliği ve idari unsurları bünyesinde barındıran karma bir statüdür. Bu statünün yalnızca "ailevi nedenlerle oturum" kapsamında değerlendirilmesi indirgemeci olabilir.

  2. Yargı Korumasının Parçalanma Riski – Özellikle karmaşık ve uluslararası anlaşmalara dayanan statülerde, görevli yargı merciinin katı biçimde ayrılması, bireylerin savunma hakkını zayıflatabilir, yargı sürecini uzatabilir ve başvuru maliyetlerini artırabilir.

5. Sonuç

Lombardia İdare Mahkemesi’nin 2372/2025 sayılı kararı, idari mahkemelerin, ailevi nedenlerle oturum izni taleplerine yönelik işlemlerde görevli olmadıkları yönündeki sınırlayıcı yaklaşımını yansıtmaktadır – bu, Brexit gibi uluslararası anlaşmalara dayanan talepler için dahi geçerlidir.

Ancak bu karar, ulusötesi ve AB kaynaklı hakların karmaşıklığını tanıyan ve etkilenen bireyler için daha açık ve etkili bir yargı erişimi sağlayan normatif ve içtihadi bir güncellemenin gerekliliğini de ortaya koymaktadır.



sabato 14 giugno 2025

🎙️ Podcast – Göç Hukuku 🎧 Bölüm: AB uzun süreli oturma izni ve ceza mahkumiyeti – İdare Mahkemesi ne diyor?


 🎙️ Podcast – Göç Hukuku

🎧 Bölüm: AB uzun süreli oturma izni ve ceza mahkumiyeti – İdare Mahkemesi ne diyor?

📢 Göç Hukuku podcast’imizin yeni bölümüne hoş geldiniz. Bugün, uzun süreli AB oturma izninin, ceza mahkumiyeti sonrası iptaliyle ilgili önemli bir kararı konuşacağız.

⚖️ Emilia-Romagna Bölgesel İdare Mahkemesi Birinci Dairesi, 2025 tarihli ve 681 sayılı kararıyla, R.G. numara 540/2021 dosyası üzerinden Bangladeşli bir başvuran hakkında hüküm verdi. Kişi 2017 yılında uzun süreli AB oturma izni almıştı. Daha sonra gasp ve yaralama suçlarından mahkum olunca, Bologna Emniyeti izni iptal etti ve bir yıllık çalışma izni verdi.

✍️ Başvuru, kararın otomatik alındığını ve entegrasyonun – düzenli iş, aile hayatı, okul çağındaki çocuklar – yeterince değerlendirilmediğini öne sürdü.

🔍 Mahkeme ise itirazı reddetti ve uzun süreli oturma izninin mutlak bir hak değil, yüksek entegrasyon karşılığı verilen bir imtiyaz olduğunu vurguladı. Kamu düzenine tehdit oluşturan durumlarda iptal edilebilir.

📌 Mesaj net: Yasal oturum tek başına yetmez. Davranışlar da anayasal değerlerle uyumlu olmalıdır.

🗣️ Sonuç olarak, bu karar entegrasyonun sadece şekli değil, aynı zamanda maddi bir yükümlülük olduğunu teyit ediyor. Toplum güvenliğini tehdit eden eylemlerle bu hak korunamaz.

🎙️ Göç Hukuku – Avukat Fabio Loscerbo tarafından hazırlanmıştır

Uzun Süreli Kalıcılar için AB İkamet İzninin Teşvik Edici Niteliği: Emilia-Romagna Bölge İdare Mahkemesi 1. Dairesi’nin 681/2025 Sayılı Kararı (R.G. 540/2021) Işığında İdarenin Takdir Yetkisinin Sınırları

Başlık:
Uzun Süreli Kalıcılar için AB İkamet İzninin Teşvik Edici Niteliği: Emilia-Romagna Bölge İdare Mahkemesi 1. Dairesi’nin 681/2025 Sayılı Kararı (R.G. 540/2021) Işığında İdarenin Takdir Yetkisinin Sınırları


1. Giriş

12 Haziran 2025 tarihinde Emilia-Romagna Bölge İdare Mahkemesi tarafından verilen 681/2025 sayılı karar (Genel Esas No: 540/2021), yabancılar hukukunun hassas bir konusunu ele almaktadır: bir mahkûmiyet kararı sonrasında uzun süreli kalıcılar için verilen AB ikamet izninin iptali ve buna karşılık çalışma gerekçesiyle geçici bir oturma izni verilmesi. Söz konusu karar, bu izin türünün geniş anlamda "teşvik edici" karaktere sahip olduğunu ve mutlak, kazanılmış bir hak teşkil etmediğini teyit eden yerleşik içtihadı pekiştirmektedir.


2. Olayın Özeti: Gerçekler ve Davacının İddiaları

Davacı, 2017 yılında Bologna Emniyeti tarafından kendisine uzun süreli kalıcı AB ikamet izni verilen Bangladeş vatandaşıdır. 2019 yılında izninin güncellenmesini talep etmiştir. Ancak 26 Mart 2021 tarihli ve 19 Nisan 2021’de tebliğ edilen kararla, davacının daha önce bir yağma ve yaralama suçundan mahkûmiyet alması gerekçesiyle söz konusu izin iptal edilmiş ve bunun yerine bir yıllık, yenilenebilir çalışma amaçlı oturma izni düzenlenmiştir.

Davacı, İltica ve Göç Kanunu’nun 9. maddesi 4. fıkrasının ihlali ve gerekçesizlik iddialarıyla karara itiraz etmiş, iptalin otomatik biçimde yapıldığını, oysa kendisinin düzenli çalışma hayatı, ailevi yerleşikliği ve İtalya’da okula giden küçük çocukları olduğunu, dolayısıyla topluma entegre olduğunu ileri sürmüştür.


3. Usul Süreci

Temmuz 2021’de tedbir talebi reddedilmiş (Karar no: 352/2021), ardından dosya uzun süre işlem görmemiştir. Daha sonra yargılamadaki yığılmaları azaltmaya yönelik özel bir duruşma listesine alınarak, esas duruşması 11 Haziran 2025’te yapılmıştır. Mahkeme davacının menfaatinin halen mevcut olduğunu tespit ederek davayı esastan reddetmiştir.


4. Mahkemenin Gerekçesi: Sosyal Entegrasyon ile Kamu Güvenliği Arasında Denge

Mahkeme, idarenin yaptığı değerlendirmeyi orantılı ve yeterli bulmuştur:

  • Uzun süreli kalıcı AB ikamet izni, mutlak bir hak değil, yabancının toplumla bütünleşme düzeyine göre verilen bir ödül niteliğindedir.

  • İdare, davacının İtalya’da kalma menfaati ile kamu güvenliğini dengelemiş ve suça ilişkin ciddi geçmişi (yağma ve şiddet) dikkate alarak daha düşük profilli bir izin vermiştir.

  • Bu nedenle sürekli oturum izni iptal edilmiş, yerine bir yıllık çalışma amaçlı oturma izni verilmiştir.

Mahkeme, bu yaklaşımın ne İtalyan Anayasası’na ne de Avrupa Birliği hukukuna aykırı olmadığını, zira her durumda bireysel değerlendirmenin yapıldığını ve kamu yararı gerektiğinde kısıtlayıcı kararların alınabileceğini ifade etmiştir.


5. Yargı İlkesinin Teyidi: “Güçlendirilmiş” İzin Dokunulmaz Değildir

Mahkeme, daha önce verdiği kararlar (örneğin 609/2025 ve 263/2025 sayılı kararlar) doğrultusunda, yaşam hakkı ve kamu güvenliği gibi anayasal değerlere zarar veren eylemler nedeniyle mahkûm edilmiş yabancılara uzun süreli kalıcı izin verilemeyeceğini vurgulamıştır.

Ayrıca şu hususlara işaret edilmiştir:

  • Toplum açısından tehlikelilik değerlendirmesi, idarenin takdir alanına girer;

  • Mahkûmiyet kararı, bu özel statünün iptali için yeterlidir ve daha düşük bir izin türü verilmesine engel teşkil etmez;

  • Karar yeterince gerekçelidir ve otomatik alınmış bir karar değildir.


6. Sonuç

TAR Emilia-Romagna’nın 681/2025 sayılı kararı, uzun süreli kalıcı AB ikamet izninin verilmesinin veya yenilenmesinin her zaman yabancının kişisel geçmişine ve kamu düzenine aykırı unsurların bulunmamasına bağlı olduğunu bir kez daha teyit etmektedir.

Karar, davacının daha istikrarlı bir hukuki statüsünü kaybetmesine yol açsa da, onun İtalya’da yasal olarak kalmasına, çalışmasına ve aile hayatını sürdürmesine engel olmamaktadır. Aynı zamanda, hukuka saygı ve sivil sorumluluk çerçevesinde statünün ileride yeniden kazanılması yolunu açık bırakmaktadır.

Bu karar, bireysel sorumluluk ve toplumsal bütünleşme esasına dayalı kademeli ve tersine çevrilebilir bir entegrasyon modelini güçlendirmektedir. Gelişmiş statülerin korunması, kişisel davranışlara ve toplumsal normlara uyuma bağlıdır.


Av. Fabio Loscerbo
Avukat – Bologna Barosu Üyesi

🎙️ Başlık: İtalya’da Doğumla Vatandaşlık – İrade, Biçimselliğin Üstündedir


 🎙️ Başlık: İtalya’da Doğumla Vatandaşlık – İrade, Biçimselliğin Üstündedir

📢 "Göç Hukuku Podcast’inin yeni bir bölümüne hoş geldiniz. Bugün vatandaşlık konusunu ele alıyoruz. Yabancı ebeveynlerden İtalya’da doğmuş bir genç kadın, ülkemizde kesintisiz ikamet ettikten sonra 18 yaşına geldiğinde vatandaşlık başvurusu yapıyor. Ancak belediye başvuruyu kayda almıyor. On yıldan fazla bir süre sonra, mahkeme devreye giriyor."

⚖️ "2025 tarihli 2325 sayılı kararıyla, Brescia Mahkemesi şu sonuca vardı: Başvuru süresi içinde yapılmışsa ve doğum İtalya’da gerçekleşmiş ve sürekli yasal ikamet sağlanmışsa, vatandaşlık hakkı idareye atfedilebilecek biçimsel eksiklikler nedeniyle reddedilemez."

✍️ "Mahkeme, belediyenin ihmalkârlığının başvuru sahibine yüklenemeyeceğini belirtti. Vatandaşlık, tam anlamıyla bir öznel haktır ve bürokratik sessizlik ya da ihmallerle engellenemez."

🔍 "Bu karar, temel bir ilkeyi hatırlatıyor: öz, biçimden üstündür. İtalya’da doğmuş ve büyümüş bir kişinin hakkı, eksik bir protokol nedeniyle reddedilemez."

🗣️ "Vatandaşlığın tanınması, adaletin ve entegrasyonun bir göstergesidir. Brescia Mahkemesi’nin bu kararı, bunu net bir şekilde ortaya koyuyor."

"Bu, Göç Hukuku Podcast’idir. Hazırlayan: Avukat Fabio Loscerbo."

İtalya’da doğumla vatandaşlık kazanımı: Beyan edilen irade, şekilden daha önemlidir – Brescia Mahkemesi’nin 2325/2025 sayılı kararı ve R.G. n. 4260/2023 sayılı dosyasına ilişkin yorum



Başlık:
İtalya’da doğumla vatandaşlık kazanımı: Beyan edilen irade, şekilden daha önemlidir – Brescia Mahkemesi’nin 2325/2025 sayılı kararı ve R.G. n. 4260/2023 sayılı dosyasına ilişkin yorum


1. Giriş

4 Haziran 2025 tarihinde yayınlanan ve R.G. n. 4260/2023 numarasıyla kaydedilen davada verilen 2325/2025 sayılı kararıyla, Brescia Mahkemesi – göç hukuku uzmanlık dairesi – yabancı ebeveynlerden İtalya’da doğan bir kişinin İtalyan vatandaşlığını tanımıştır. Kararda, 5 Şubat 1992 tarihli ve 91 sayılı yasanın 4. maddesinin 2. fıkrasında öngörülen koşulların yerine getirildiği tespit edilmiştir. Bu karar, yasal ikamet süresinin değerlendirilmesinde maddi gerçekliğe öncelik verilmesi ve biçimsel gerekçelerle hakların engellenmesinin aşılması bakımından önemli bir örnek teşkil etmektedir.


2. Olaylar: Başvurunun sunulması ve idarenin hareketsizliği

Davacı, 1993 yılında İtalya’da doğmuş ve hayatı boyunca ülkede yaşamıştır. 11 Mayıs 2012 tarihinde, reşit olmasının ardından İtalyan vatandaşlığını kazanma isteğini belirten bir beyanı Dalmine Belediyesine sunmuştur. Ancak bu beyan hiçbir zaman resmi olarak kayda alınmamış ve idare tarafından sonuçlandırılmamıştır. Yalnızca 2023 yılında, avukatı aracılığıyla yapılan talep üzerine belediye, başvurunun “gerekli şekil şartlarını taşımadığı” gerekçesiyle işleme konulmadığını bildirmiştir.

Mahkeme, belediyenin bu davranışını eleştirmiş; idarenin eksik belgeleri istemesi ya da başvuruyu tamamlattırması gerekirken, on yıldan fazla bir süre yanıt vermemesini hukuka aykırı bulmuştur.


3. Yasal koşullar ve maddi esas ilkesi

91/1992 sayılı yasanın 4. maddesinin 2. fıkrasına göre, İtalya’da doğan bir yabancı, aşağıdaki şartların gerçekleşmesi halinde İtalyan vatandaşlığını kazanabilir:

  • Reşit oluncaya kadar aralıksız ve yasal ikamet etmiş olması;

  • 18 yaşını tamamladıktan sonraki bir yıl içinde vatandaşlık iradesini beyan etmesi.

Mahkeme, söz konusu davada tüm maddi koşulların sağlandığını tespit etmiştir: Davacı, doğumdan itibaren resmi olarak kayıtlıydı ve eğitim, sağlık ve sosyal yaşamla ilgili belgelerle ülkede sürekli kaldığını kanıtlamaktaydı.

Mahkeme ayrıca, başvurunun resmi kayıt altına alınmamasının vatandaşlık hakkını ortadan kaldırmadığını; beyanın zamanında teslim edilmiş olması nedeniyle geçerli sayılması gerektiğini vurgulamıştır. Bu durumda sorumluluk vatanda değil, idarenin hareketsizliğindedir.


4. İçtihatlar ve açıklayıcı düzenlemeler

Mahkeme, Yargıtay’ın 7322/2019 sayılı kararı da dâhil olmak üzere, başvuru sahibinin kusuru olmaksızın gerçekleşen şekli eksikliklerin vatandaşlık hakkını engellemeyeceğine dair yerleşik içtihatlara atıfta bulunmuştur.

Ayrıca, 22/2007 sayılı Bakanlık Genelgesi ve 69/2013 sayılı kanun hükmünde kararnamenin 33. maddesi hatırlatılmıştır. Bu düzenlemelere göre, reşit olmayan kişilere yüklenemeyecek idari eksiklikler nedeniyle vatandaşlık hakkı engellenemez ve ilgililer “uygun her türlü belgeyle” bu hakkın şartlarını ispat edebilirler.


5. Karar ve yargılama giderlerine hükmedilmesi

Mahkeme, başvuruyu kabul etmiş, davacının İtalyan vatandaşı olduğunu tespit etmiş ve Nüfus Müdürlüğü’ne gerekli kayıt işlemlerinin yapılmasını emretmiştir. Ayrıca, İçişleri Bakanlığı 1000 euro yargılama gideri ile diğer yasal masrafları ödemeye mahkûm edilmiştir.


6. Sonuç

Bu karar, temel hakların etkinliğine öncelik veren hukuki yaklaşımın açık bir örneğidir. Mahkeme, şekli eksiklikler nedeniyle vatandaşlık hakkının engellenemeyeceğini; özellikle de bu durum idarenin kusurundan kaynaklanıyorsa, bireyin bu sebeple mağdur edilemeyeceğini ortaya koymuştur. Bu yaklaşım, yalnızca maddi hukuk güvenliğini değil, aynı zamanda İtalya’da doğmuş ve büyümüş kişilerin onurunu ve toplumsal entegrasyonunu da korumaktadır.


Av. Fabio Loscerbo

sabato 7 giugno 2025

🎙️ Podcast: Göç Hukuku 🎧 Bölüm: Ailevi nedenlerle ilk oturum izni başvurusunun makbuzuyla çalışmak 🎙️ Hazırlayan: Av. Fabio Loscerbo

 🎙️ Podcast: Göç Hukuku

🎧 Bölüm: Ailevi nedenlerle ilk oturum izni başvurusunun makbuzuyla çalışmak
🎙️ Hazırlayan: Av. Fabio Loscerbo

Hoş geldiniz. Bu bölümde, Çalışma Bakanlığı ve Ulusal İş Müfettişliği tarafından yayınlanan 7 Mayıs 2018 tarihli 4079 sayılı genelgedeki önemli bir açıklamayı ele alıyoruz.

Mesaj net:
👉 Ailevi nedenlerle ilk oturum izni başvurusunda bulunan bir yabancı, yalnızca başvuru makbuzuyla yasal olarak çalışabilir.

Kesin iznin çıkmasını beklemeye gerek yoktur.
Genelge, bu makbuzun hukuki geçerliliğe sahip olduğunu ve yasal ikameti kanıtladığını kabul eder.

Yasal dayanak, Göç Yasası’nın 5. maddesinin 9-bis fıkrasıdır ve bu madde, ailevi nedenlerle verilen izinleri de kapsayacak şekilde geniş yorumlanmaktadır.

Bu da demektir ki:
🔹 Aile ferdi yasal olarak işe başlayabilir,
🔹 İşveren ceza riski taşımaz,
🔹 Yasal ikamet ilk erişim anından itibaren garanti altındadır.

Bu, gerçek entegrasyon ve idari süreçlerin sadeleştirilmesi yönünde önemli bir adımdır.

Genelgenin tamamını okumak için şu adrese göz atabilirsiniz:
https://www.lavoro.gov.it/temi-e-priorita/immigrazione/focus-on/ingresso-e-soggiorno-per-lavoro-in-italia/Documents/Nota-congiunta-INL-pds-motivi-familiari-prot.pdf




Başlık: Aile nedeniyle ilk oturum izni bekleyen yabancının çalışma hakkı: Başvuru makbuzu yeterli yasal belgedir Av. Fabio Loscerbo



Başlık:

Aile nedeniyle ilk oturum izni bekleyen yabancının çalışma hakkı: Başvuru makbuzu yeterli yasal belgedir

Av. Fabio Loscerbo


1. Giriş

7 Mayıs 2018 tarihli ve 4079 sayılı genelge ile İtalya Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Ulusal İş Müfettişliği, yabancı bir kişinin – İtalya’da yasal olarak ikamet eden bir bireyin aile ferdi olarak – ailevi nedenlerle ilk oturum izni başvurusu yaptığı andan itibaren çalışma hakkına sahip olduğunu açıklığa kavuşturmuştur. Bu hak, başvuruya ilişkin resmi makbuzun ibraz edilmesi koşuluyla geçerlidir.

Bu açıklama, oturum izni henüz verilmeden önce iş sözleşmesi kurma konusunda başvuru makbuzunun yasal geçerliliğiyle ilgili uygulamada görülen belirsizlikleri ortadan kaldırmak açısından hem hukuki hem de pratik olarak büyük önem taşımaktadır.

Genelge metninin tamamı şu adresten erişilebilir:
https://www.lavoro.gov.it/temi-e-priorita/immigrazione/focus-on/ingresso-e-soggiorno-per-lavoro-in-italia/Documents/Nota-congiunta-INL-pds-motivi-familiari-prot.pdf


2. Hukuki çerçeve: TUI madde 30 ve madde 5/9-bis

İtalya'nın Göç Yasası (Teks Tutum, d.lgs. 286/1998) 30. maddesinin 2. fıkrasına göre, ailevi nedenlerle verilen oturum izni, sahibine ayrıca herhangi bir dönüşüm prosedürüne ihtiyaç olmaksızın çalışma hakkı da tanır.
Genelge, bu hükmü genişleterek oturum izni henüz verilmemiş olan başvuru sahiplerinin de iş sözleşmesi yapabileceğini belirtmektedir.

Bu yaklaşım, aslında çalışma izinleri için öngörülmüş olan TUI'nin 5. maddesinin 9-bis fıkrasının yoruma dayalı olarak ailevi nedenlerle yapılan başvurulara da uygulanmasını sağlamaktadır.


3. Sadece başvuru makbuzu ile çalışabilmenin koşulları

Genelgeye göre, oturum izni henüz verilmeden çalışmanın yasal kabul edilebilmesi için aşağıdaki şartların sağlanması gerekir:

  • Başvurunun İtalya’ya girişten itibaren 8 gün içinde yapılmış olması,

  • Başvuru sahibinin başvuru formuna ve yetkili makamlardan (posta ya da göç bürosu) alınan resmi makbuza sahip olması,

  • Yenileme durumunda, başvurunun önceki iznin süresi dolmadan yapılmış olması.

Bu koşullar, ailevi nedenlerle oturum izni isteyen başvurucular için de geçerlidir çünkü bu izin türü çalışma hakkını otomatik olarak tanır ve dönüşüm gerektirmez.


4. Başvuru makbuzunun hukuki değeri

Genelge, başvuru makbuzuna yasal ikamet kanıtı niteliği kazandırmaktadır.
Bu da demektir ki, kişi yalnızca ülkede yasal olarak kalma hakkına değil, aynı zamanda hukuka uygun bir iş ilişkisi kurma hakkına da sahiptir.

İşverenler ve denetim makamları açısından bu durum, iş ilişkisinin geçerliliğinin başvuru anından itibaren tanınması anlamına gelir ve TUI madde 22/12 uyarınca idari yaptırımlardan kaçınmayı sağlar.


5. Sonuç

4079/2018 sayılı genelge, yabancıların haklarını koruyan ve entegrasyon sürecini destekleyen bir hukuki yorum sunmaktadır.
Bu belge sayesinde aile bireyi olan yabancılar, henüz oturum izni çıkarılmadan, yalnızca başvuru makbuzuna dayanarak yasal iş yaşamına katılabilmektedir. Bu da bürokratik engelleri azaltmakta ve sosyal istikrarı desteklemektedir.

Genelge, basitleştirme, etkinlik ve iş hayatında eşit onur ilkeleri doğrultusunda gelişen idari uygulama ve içtihatlarla tam bir uyum içerisindedir.


Av. Fabio Loscerbo

🎙️ Podcast: Göç Hukuku 🎧 Bölüm: Reşit olmayan çocuklarını yasa dışı girişte eşlik eden ebeveyne ceza yok 🎙️ Hazırlayan: Av. Fabio Loscerbo

 🎙️ Podcast: Göç Hukuku

🎧 Bölüm: Reşit olmayan çocuklarını yasa dışı girişte eşlik eden ebeveyne ceza yok
🎙️ Hazırlayan: Av. Fabio Loscerbo

Hoş geldiniz. Bu bölümde, Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın yakın tarihli bir kararından bahsediyoruz.
Bu karar temel bir ilkeyi ortaya koyuyor:
👉 Reşit olmayan çocuklarını Avrupa’ya izinsiz şekilde getiren bir ebeveyn suç işlemiş sayılmaz.

Bu durum yasa dışı göçe yardım değil, ebeveyn sorumluluğunun bir ifadesidir.
Bu davranışı cezalandırmak, aile hayatına saygı hakkını, çocuğun üstün yararını ve sığınma hakkını ihlal eder.

Mahkeme ayrıca, uluslararası koruma talep eden bir kişinin, kesin karar verilene kadar yasa dışı sayılmayacağını belirtmiştir.

Bu karar net bir dönüm noktasıdır:
🔹 Aile ve çocukların korunması, baskıcı mantığın önündedir.

🎙️ Dinlediğiniz için teşekkürler. “Göç Hukuku” podcast’i Av. Fabio Loscerbo tarafından hazırlandı.


Göç ve Ebeveyn Sorumluluğu: AB Adalet Divanı, reşit olmayan çocuklarını yasa dışı yollarla Avrupa’ya getiren ebeveynin suç işlemediğine hükmetti Yazar: Av. Fabio Loscerbo



Başlık:
Göç ve Ebeveyn Sorumluluğu: AB Adalet Divanı, reşit olmayan çocuklarını yasa dışı yollarla Avrupa’ya getiren ebeveynin suç işlemediğine hükmetti

Yazar:
Av. Fabio Loscerbo


Giriş

Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın (C-460/23 sayılı karar, 3 Haziran 2025) son kararı, düzensiz göç ve ebeveyn sorumluluğuna ilişkin Avrupa hukukunun yorumlanmasında önemli bir dönüm noktası teşkil etmektedir. Mahkeme, bir ebeveynin veya yasal vasinin reşit olmayan çocuklarını bir AB üye ülkesine yasa dışı şekilde getirerek onlara eşlik etmesinin ceza gerektiren bir fiil olmadığını, aksine bu davranışın ailevi sorumluluk kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini ilan etti.


Olayın özeti

İtalya’da, Kongolu bir kadının Bologna Havalimanı’nda sahte belgelerle ülkeye girerken, yanında reşit olmayan kızı ve yeğeni ile birlikte yakalanmasının ardından hakkında düzensiz göçe yardım suçlamasıyla ceza davası açıldı. İtalyan mahkemesi, 2002/90/EC sayılı Direktifin ve AB Temel Haklar Şartı’nın yorumlanması için davayı Avrupa Birliği Adalet Divanı’na taşıdı.


Mahkemenin değerlendirmesi

Mahkeme, bir ebeveynin veya yasal vasinin reşit olmayan çocuklara eşlik etmesinin AB hukuku kapsamında düzensiz göçe yardım suçu oluşturmadığını açıkça belirtti. Bu tür bir davranışın cezalandırılması:

  • Aile hayatına saygı hakkını (Şart Madde 7),

  • Çocuğun üstün yararını (Madde 24),

  • Sığınma hakkını (Madde 18)
    ihlal edecektir.

Ayrıca mahkeme, uluslararası koruma başvurusunda bulunan bir kişinin, başvurusu ilk derece kararıyla reddedilene kadar yasa dışı ikamet eden statüsünde olamayacağını da vurguladı.


Ulusal hukuklara etkisi

AB Adalet Divanı’nın kararı, tüm üye ülkeler için bağlayıcıdır. Aile bağı ve çocuğun yaşı dikkate alınmadan bu tür davranışları cezalandıran ulusal düzenlemeler, AB hukukuyla çeliştiği ölçüde uygulanmamalıdır. Bu karar, ulusal ceza normlarının anayasaya ve Avrupa hukukuna uygun biçimde yorumlanması gerektiğini ortaya koymaktadır.


Pratik sonuçlar

Bu karar, hâkimler, avukatlar ve uygulayıcı kurumlar için önemli bir içtihat niteliğindedir. Özellikle şu sonuçları doğurur:

  • Reşit olmayan bir çocuğun güvenliği için hareket eden ebeveynin cezai sorumluluğu ortadan kalkar,

  • Üye devletler, temel haklara saygılı ve daha insani bir yaklaşım benimsemek zorundadır,

  • AB hukukunun, onun temel ilkelerini ihlal eden ulusal yasalar üzerinde üstünlüğü pekiştirilmiştir.


Sonuç

Bu karar, Avrupa hukuki yorumunun, göç konusundaki cezalandırıcı ve baskıcı uygulamalara karşı bir denge mekanizması işlevi görebileceğini göstermektedir. Koruma arayan aileler cezalandırılamaz. Bu, açık, güçlü ve hukuki temele dayalı bir mesajdır.


Kaynaklar:


Av. Fabio Loscerbo

lunedì 2 giugno 2025

🎙️ “Göç Hukuku” Podcast’i – Bölüm: 2025 Vatandaşlık Reformu

 

🎙️ “Göç Hukuku” Podcast’i – Bölüm: 2025 Vatandaşlık Reformu

Hoş geldiniz. Bu bölümde, 2025 tarihli 74 numaralı yasa ile getirilen ve İtalya vatandaşlık sistemini köklü biçimde değiştiren başlıca yenilikleri ele alıyoruz.

📌 En önemli değişiklik, yurt dışında doğan ve başka bir vatandaşlığa sahip kişilere otomatik olarak vatandaşlık verilmesinin kaldırılmasıdır. Artık resmî bir başvuru yapılması gerekmektedir; bu başvurunun 27 Mart 2025 tarihinden önce yapılmış olması, ya da bir mahkeme kararı veya ebeveynin İtalya’da en az iki yıl ikamet etmiş olması gibi özel şartların sağlanması gerekmektedir.

📌 Reşit olmayan çocuklar için de kolaylaştırılmış bir prosedür getirilmiştir: Ebeveynler vatandaşlık beyanı sunarsa ve çocuk İtalya’da en az iki yıl ikamet ettiyse – ya da beyan doğumdan itibaren bir yıl içinde yapılırsa – çocuk İtalyan vatandaşı olabilir.

📌 İtalyan kökenli yabancılar için vatandaşlık başvurusu yapabilmek adına gerekli yasal ikamet süresi iki yıla indirilmiştir.

📌 Son olarak, 15 Ağustos 1992’den önce vatandaşlığını kaybedenler için yeniden vatandaşlık kazanma imkânı tanınmıştır.

🎧 Dinlediğiniz için teşekkür ederiz. Bir sonraki Göç Hukuku podcast bölümünde görüşmek üzere.











Başlık: 2025 Vatandaşlık Reformu: Dönüştürme Kanununun Ardından Belediyelere Yönelik Yeni Uygulama Talimatları Av. Fabio Loscerbo tarafından kaleme alınmıştır

 Başlık:

2025 Vatandaşlık Reformu: Dönüştürme Kanununun Ardından Belediyelere Yönelik Yeni Uygulama Talimatları

Av. Fabio Loscerbo tarafından kaleme alınmıştır

28 Mayıs 2025 tarihli 26185 sayılı genelgeyle, İtalya İçişleri Bakanlığına bağlı Sivil Haklar, Vatandaşlık ve Azınlıklar Genel Müdürlüğü, 23 Mayıs 2025 tarihli ve 74 sayılı kanunla değiştirilen 36/2025 sayılı acil vatandaşlık önlemlerine ilişkin kararnameye dair ilk uygulama talimatlarını yayımlamıştır. Bu reform, 91/1992 sayılı Vatandaşlık Kanunu’nun genel yapısını korusa da, kan bağına dayalı vatandaşlık edinimini (ius sanguinis) kökten etkileyerek yeni sınırlamalar, düzeltici hükümler ve geçici düzenlemeler getirmektedir.

1. Yurt dışında doğanlar için ius sanguinis ilkesine dayalı otomatik vatandaşlık sona erdi

91/1992 sayılı Kanun’a eklenen yeni madde 3-bis, yurt dışında doğmuş ve başka bir ülke vatandaşlığına sahip kişilerin, artık hiçbir şekilde İtalyan vatandaşlığı edinmiş sayılmayacağını açıkça belirtmektedir. Bu düzenleme geçmişe dönük olarak da uygulanmakta ve önceki sistemle bağları koparmaktadır.

Ancak bu kişilerin İtalyan vatandaşlığı edinebilmeleri, yalnızca aşağıdaki belirli koşullar gerçekleştiğinde mümkündür:

  • Vatandaşlık başvurusunun 27 Mart 2025 tarihinden önce yapılmış ya da randevunun bu tarihe kadar alınmış olması (a ve a-bis bentleri);

  • Mahkeme kararıyla vatandaşlık tanınması (b bendi);

  • Ebeveyn veya büyükanne/büyükbabanın yalnızca İtalyan vatandaşlığına sahip olması (c bendi);

  • Ebeveynin vatandaşlık kazanmadan sonra en az iki yıl boyunca İtalya’da ikamet etmiş olması (d bendi).

2. Reşit olmayan çocuklar için yasal fayda yoluyla vatandaşlık

Reform, doğumla İtalyan vatandaşı olan ebeveynlerin yurt dışında doğmuş çocukları için yeni bir vatandaşlık edinim mekanizması da getirmektedir. 91/1992 sayılı Kanun’un madde 4, fıkra 1-bis ve 1-ter uyarınca, ebeveynlerin beyanıyla çocuk aşağıdaki durumlarda vatandaş olabilir:

  • Ebeveynin doğuştan İtalyan vatandaşı olması şarttır (doğallaşma, evlilik veya başka yollarla değil);

  • Beyandan sonra çocuk en az iki yıl boyunca kesintisiz olarak İtalya’da yasal olarak ikamet etmelidir, veya

  • Beyan, çocuğun doğumundan ya da ebeveynlik ilişkisinin kurulmasından bir yıl içinde yapılmalıdır.

3-bis maddesinin a, a-bis ve b bentleri kapsamındaki vatandaşlar için 31 Mayıs 2026 tarihine kadar geçici bir rejim tanınmıştır. Bu tarihe kadar çocuk reşit olsa bile, beyanı kendisi yapabilecektir.

Bu tür vatandaşlık taleplerinde 250 Euro tutarında bir devlet harcı ödenmesi zorunludur.

3. Doğallaşmada değişiklik ve ikamet süresinin kısaltılması

Doğuştan İtalyan vatandaşı ebeveyn veya büyükanne/büyükbabaya sahip yabancılar için vatandaşlık başvurusunda gerekli olan İtalya’daki yasal ikamet süresi artık iki yıl olmuştur. İtalya’da doğan yabancılar için bu süre üç yıl olarak kalmaya devam etmektedir.

4. Birlikte yaşama yoluyla otomatik vatandaşlığa sınırlama

24 Mayıs 2025 tarihinden itibaren, ebeveyni vatandaşlık kazanan çocuklar, yalnızca ebeveynin vatandaşlık ediniminden önce en az iki yıl boyunca İtalya’da kesintisiz olarak ikamet etmişlerse vatandaş olabileceklerdir. İki yaşından küçükler için, doğumdan itibaren sürekli ikamet şartı aranır.

Ayrıca, ebeveynle fiili birlikte yaşam koşulu da, vatandaşlık edinme tarihine göre belgelenmelidir.

5. Eski vatandaşlar için yeniden vatandaşlık hakkı tanındı

Son olarak, 91/1992 sayılı Kanun’un 17. maddesi yeniden düzenlenmiş ve 15 Ağustos 1992 tarihinden önce vatandaşlığı kaybetmiş (doğallaşma, vatandaşlıktan feragat vb. sebeplerle) kişilere vatandaşlıklarını geri alma hakkı tanınmıştır. Bu kişilerin İtalya’da doğmuş veya en az iki yıl ikamet etmiş olmaları gerekmektedir.

Başvuru süresi 1 Temmuz 2025 ile 31 Aralık 2027 tarihleri arasındadır. 16 Ağustos 1992 tarihinden sonra vatandaşlıktan çıkanlar bu haktan yararlanamaz.

Sonuç

Mayıs 2025’te kabul edilen bu reform, İtalyan vatandaşlığına geçişte “kan bağı” ilkesini sınırlayan ve vatandaşlığı gerçek bir toplumsal bağ ile ilişkilendiren bir yaklaşım getirmektedir. Yeni kurallarla kapsam dışı kalan birçok durumda hukuki yolların (dava açma) ya da doğal vatandaşlık taleplerinin artması beklenmektedir.

Bu yeni sürecin sağlıklı işlemesi için belediyeler, valilikler ve dış temsilcilikler arasında güçlü bir koordinasyon sağlanmalı ve özellikle yurt dışındaki İtalyan toplulukları yeterince bilgilendirilmelidir.

Av. Fabio Loscerbo
Göç hukuku ve vatandaşlık hukuku uzmanı avukat
www.avvocatofabioloscerbo.it

Bolonya, Mayıs 2025 – Olumlu karar sonrası ilk oturum izni başvurusu için Emniyet Müdürlüğü’nden yeni talimatlar



 

Bolonya, Mayıs 2025 – Olumlu karar sonrası ilk oturum izni başvurusu için Emniyet Müdürlüğü’nden yeni talimatlar

Bolonya Emniyet Müdürlüğü Göçmenlik Bürosu, 14 Mayıs 2025 tarihli resmi yazısıyla ilk defa elektronik oturum izni almak isteyen ve Bölgesel Komisyon veya Mahkeme tarafından verilmiş olumlu bir karara sahip olan yabancıların randevu alma yöntemlerini Bologna Barosu’na bildirmiştir.

Bu yazı, 30 Haziran 2022 tarihli eski bilgilendirmeyi resmî olarak yürürlükten kaldırmakta ve geçen sürenin ardından idari işleyişin daha etkin ve hızlı olması amacıyla yeni düzenleme getirmektedir.

📌 İlk oturum izni randevusu nasıl alınır?

Olumlu karara sahip kişiler, başvurularını üç farklı yolla gerçekleştirebilir:

1. PrenotaFacile sistemi üzerinden randevu

Standart ve önerilen yöntemdir. Başvuru sahibi (veya avukatı):

  • Olumlu karar sonrası ilk elektronik oturum izni başvurusu” hizmetini seçmelidir;

  • Ardından, sistemde "Rinnovo" (yenileme) seçeneğini işaretlemelidir, “Rilascio” (ilk veriliş) değil;

  • Daha sonra önceki oturum izninin taranmış kopyası (örneğin iltica başvurusu için verilmiş) sisteme yüklenmelidir.

2. PEC (resmî e-posta) üzerinden randevu talebi

Teknik sorunlar yaşanması ya da önceki bir oturum izninin olmaması durumunda, randevu başvurusu resmî e-posta adresi (PEC) üzerinden şu belgelerle yapılabilir:

  • Oturum izni hakkını tanıyan olumlu kararın bir kopyası;

  • Kimlik belgesi (varsa);

  • Başvurunun kişi tarafından mı yoksa avukatı aracılığıyla mı yapıldığının belirtilmesi.

3. Yüz yüze başvuru (şahsen)

Alternatif olarak, başvuru sahibi her Pazartesi saat 14:30–16:30 arasında Göçmenlik Bürosu’nun Randevu Masası’na şahsen başvurabilir. Yanında olumlu karar belgesi ve varsa kimlik belgesi bulunmalıdır.

⚖️ Mahkemeye başvurmuş iltica başvurucuları için geçici izin

Emniyet Müdürlüğü, Komisyonun red kararına karşı mahkemeye başvuran iltica başvurucularının, geçici oturum izni alma veya yenileme hakkına sahip olduklarını hatırlatmaktadır. Bu durumlarda:

  • İlk başvuru yalnızca PEC ile yapılabilir;

  • Daha sonraki yenileme başvuruları yalnızca PrenotaFacile sistemi üzerinden alınmalıdır.

🔎 Değerlendirme ve sonuç

Bu talimat, idari işleyişte önemli bir sadeleştirme getirmektedir. Ancak, PrenotaFacile sisteminde doğru hizmetin seçilmesi büyük önem taşımaktadır. “Rilascio” yerine yanlışlıkla “Rinnovo” seçilmemesi, başvurunun geçerli sayılması açısından kritiktir.

Ayrıca, karmaşık durumlar için PEC üzerinden başvuru imkânının korunması, savunmasız bireyler için hukuki koruma sağlar ve avukatların müvekkillerinin haklarını daha etkin bir şekilde savunmasına olanak tanır.


Av. Fabio Loscerbo
Bolonya Barosu Avukatı – Göç Hukuku ve İdare Hukuku Uzmanı

domenica 1 giugno 2025

Padova, 26 Mart 2025 – Komisyon kararıyla özel koruma devam ediyor: örnek bir dosya




 

Padova, 26 Mart 2025 – Komisyon kararıyla özel koruma devam ediyor: örnek bir dosya

Padova Uluslararası Koruma Tanıma Bölge Komisyonu, 26 Mart 2025 tarihli oy birliğiyle aldığı kararla, Fas uyruklu bir başvuranın uluslararası koruma talebini reddetmiş, ancak aynı zamanda özel koruma gerekçesiyle dosyanın İl Emniyet Müdürlüğü’ne iletilmesine karar vermiştir. Bu karar, 25/2008 sayılı Yasa’nın 32. maddesinin 3. fıkrası uyarınca alınmıştır.

Bu kararın önemi yalnızca içeriğinden değil, aynı zamanda son dönemde yürürlüğe giren yasal değişiklikler bağlamındaki hukuki ve siyasi etkisinden kaynaklanmaktadır. Bilindiği üzere, 2023 tarihli 20 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (kamuoyunda “Cutro Kararnamesi” olarak bilinir), 50 sayılı Kanun’a dönüştürülerek özel koruma uygulamasının alanını ciddi şekilde daraltmıştır, hem idari uygulamada hem de yargısal düzeyde.

Ancak söz konusu olayda, Komisyon – başvuru sahibinin mülteci statüsü ya da ikincil koruma koşullarını karşılamadığını tespit etmiş olmasına rağmen – kişinin İtalya'da gerçek bir toplumsal entegrasyon gösterdiğini, bu nedenle ülkesine sınır dışı edilmesinin özel yaşamına orantısız bir müdahale oluşturacağını değerlendirmiştir. Bu durum, 286 sayılı Yasa’nın 19. maddesi 1.1 fıkrası ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesine aykırılık teşkil etmektedir.

Komisyon tarafından olumlu değerlendirilen unsurlar şunlardır:
– 2026 yılına kadar geçerli bir iş sözleşmesi,
– tamamlanmış mesleki ve dil eğitimleri,
– kiralık ve bağımsız konut,
– İtalyanca dil bilgisi.

Tamamlayıcı korumanın anayasal güvencesine işaret eden bir içtihat

Bu karar göstermektedir ki, kanun koyucunun özel korumaya ilişkin takdir yetkisini daraltma yönündeki iradesine rağmen, Komisyon hâlâ anayasal veya uluslararası yükümlülüklerin doğduğu durumlarda, ilgili dosyayı Emniyet’e sevk etme yetkisine ve sorumluluğuna sahiptir.

Bu, orantılılık ilkesinin hâlen geçerliliğini koruduğunu ve toplumsal entegrasyonun hukuken belirleyici bir ölçüt olmaya devam ettiğini teyit eden önemli bir mesajdır — Cutro Kararnamesi'nin sert sınırlarının ötesinde dahi.


Av. Fabio Loscerbo
Bolonya Barosu Avukatı – Göç Hukuku ve İdare Hukuku Uzmanı

Göç Hukuku podcast’imizin bu yeni bölümüne hoş geldiniz. Bugün sizlere 26 Mart 2025 tarihinde Padova Bölge Komisyonu tarafından verilen dikkat çekici bir kararı anlatacağım.

 Göç Hukuku podcast’imizin bu yeni bölümüne hoş geldiniz.

Bugün sizlere 26 Mart 2025 tarihinde Padova Bölge Komisyonu tarafından verilen dikkat çekici bir kararı anlatacağım.

Fas uyruklu bir kişi, başlangıçta hızlandırılmış usulde çağrılmıştı, ancak daha sonra başvurusu olağan prosedür kapsamında değerlendirildi. Ülkesini terk etme gerekçesi ekonomik ve aileviydi: hasta kardeşine yardım etmek ve yaşam koşullarını iyileştirmek istiyordu. Geri gönderilmesi durumunda kişisel bir risk bulunmamaktaydı.

Komisyon, sığınma hakkını ve ikincil korumayı reddetti; ancak kendiliğinden 286 sayılı Göç Yasası’nın 19. maddesinin 1.1 fıkrası uyarınca özel koruma koşullarının mevcut olduğunu kabul etti.
Bu koşullar arasında şunlar vardı:
– geçerli bir iş sözleşmesi,
– tamamlanmış mesleki kurslar,
– dil entegrasyonu,
– ve İtalya’da bağımsız bir yaşam.

Bu olay bize gösteriyor ki, kişinin menşe ülkesinde doğrudan bir tehlike olmasa bile, İtalya’daki entegrasyonu özel ve aile hayatının korunması adına zorla geri gönderilmeyi engelleyebilir.

Bu karar, hem Anayasa’ya hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesine uygun düşmektedir.

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere!


Padova Bölge Komisyonu’nun 26 Mart 2025 tarihli kararı – 286/1998 sayılı Kanun’un 19. maddesinin 1.1 fıkrası uyarınca özel korumanın tanınması (uluslararası koruma şartlarının yokluğunda) Av. Fabio Loscerbo Bolonya Barosu Avukatı – Göç Hukuku ve İdari Davalar Uzmanı

Padova Bölge Komisyonu’nun 26 Mart 2025 tarihli kararı – 286/1998 sayılı Kanun’un 19. maddesinin 1.1 fıkrası uyarınca özel korumanın tanınması (uluslararası koruma şartlarının yokluğunda)

Av. Fabio Loscerbo
Bolonya Barosu Avukatı – Göç Hukuku ve İdari Davalar Uzmanı

Padova Uluslararası Koruma Tanıma Bölge Komisyonu’nun 26 Mart 2025 tarihli kararı, uluslararası koruma talebini reddetmesine rağmen, 286/1998 sayılı Kanun’un 19. maddesinin 1.1 fıkrası ve 25/2008 sayılı Kanun’un 32. maddesinin 3. fıkrası uyarınca özel koruma oturum izni verilmesi şartlarının mevcut olduğunu tespit eden idari uygulamalara örnek teşkil etmektedir.

1. Olay ve usuli çerçeve

Fas vatandaşı başvuru sahibi, Dışişleri Bakanlığı’nın 4 Ekim 2019 tarihli kararnamesi uyarınca “güvenli ülke” olarak kabul edilen bir ülkeden geldiği için 25/2008 sayılı Kanun’un 28-bis maddesi uyarınca hızlandırılmış usulle çağrılmıştır. Ancak, sürenin dolması sebebiyle işlem daha sonra olağan usule çevrilmiştir.

Başvuru sahibi duruşma sırasında, ekonomik nedenlerle ülkesini terk ettiğini, yaşam koşullarını iyileştirmek ve hasta kardeşine destek olmak amacıyla ayrıldığını beyan etmiştir. Ayrıca çalışma belgeleri, tıbbi raporlar, mesleki sertifikalar ve kira sözleşmesi gibi destekleyici belgeleri ibraz etmiştir.

2. Uluslararası koruma şartlarının yokluğu

Komisyon, mülteci statüsü veya ikincil koruma için gerekli koşulların oluşmadığı kanaatine varmıştır. Özellikle:

  • Başvuru sahibi, 251/2007 sayılı Kanun’un 14. maddesi ve 2011/95/AB sayılı Direktif çerçevesinde zulüm veya ciddi zarar görme korkusu ifade etmemiştir;

  • 25/2008 sayılı Kanun’un 28-bis maddesi, 5. fıkrasındaki “güvenli ülke” varsayımını çürütecek kişisel risk unsurları ortaya koyamamıştır;

  • Ülkeyi terk etme gerekçeleri esas olarak ekonomik olup, bu tür nedenler uluslararası koruma için yeterli kabul edilmemektedir.

3. Komisyon tarafından özel korumanın resen tanınması

Komisyon, uluslararası koruma için yasal gerekçeler bulunmamasına rağmen, özel koruma oturum izni için dosyanın Emniyet Müdürlüğü’ne (Questura) iletilmesine karar vermiştir. Bu karar şu hususlara dayanmaktadır:

  • 2024’ten 2026’ya kadar geçerli olan resmi bir iş sözleşmesinin varlığı;

  • Mesleki ve dil kurslarına katılım ve başarıyla tamamlandığını gösteren belgeler;

  • Kira sözleşmesine sahip olması ve günlük hayatını bağımsız olarak sürdürebilmesi;

  • İtalyanca diline dair temel düzeyde bilgi sahibi olması ve duruşmada doğrudan yanıt verebilmesi.

Bu unsurların, yabancının özel ve aile hayatına saygı çerçevesinde sınır dışı edilmesini önleyen 286/1998 sayılı Kanun’un 19. maddesinin 1.1 fıkrası kapsamında koruma sağlar nitelikte olduğu değerlendirilmiştir.

4. Sonuç ve değerlendirme

Söz konusu karar, kişinin ülkesine döndüğünde doğrudan ciddi bir risk yaşamasa bile, İtalya’da edinilmiş entegrasyon düzeyi nedeniyle sınır dışı edilmesinin orantısız ve temel haklara aykırı olacağı durumlarda özel korumanın tanınmasına yönelik yerleşik bir yorumu yansıtmaktadır.

Ayrıca karar, idari sadakat ve iş birliği ilkesinin bir örneğidir: Komisyon, ret kararı vermesine rağmen, kişinin temel haklarını korumak amacıyla dosyayı otomatik olarak yetkili makama iletmiştir. Bu yaklaşım, hem İtalyan hukuk düzeni hem de uluslararası insan hakları yükümlülükleriyle tam bir uyum içindedir.