domenica 13 aprile 2025

Bildirim geçerliliği ve sığınma davalarında savunma hakkı: Roma Mahkemesi kararın gayriresmî öğrenilmesinin sınırlarını netleştiriyor

 Bildirim geçerliliği ve sığınma davalarında savunma hakkı: Roma Mahkemesi kararın gayriresmî öğrenilmesinin sınırlarını netleştiriyor

Av. Fabio Loscerbo

9 Ekim 2024 tarihli kararıyla (Esas No: 22188/2021) Roma Mahkemesi, Fildişi Sahili’nden bir sığınmacı tarafından 25/2008 sayılı kanun hükmünde kararname uyarınca yapılan bir başvuruyu inceledi. Mahkeme, uluslararası koruma talebini reddetmiş ancak başvurucuya özel koruma tanımıştır. Karar, özellikle itiraz süresi ve bildirim geçerliliği bakımından dikkat çekici bir usulî noktaya işaret etmektedir.

İçişleri Bakanlığı duruşmada, başvurucunun Cagliari Bölgesel Komisyonu’nun ret kararını gayriresmî olarak teslim alması nedeniyle, kararın içeriğinden haberdar olduğunu ve bu nedenle itiraz süresinin başladığını ileri sürdü.

Ancak mahkeme bu savı reddetti ve kararın başvurucu tarafından resmî olarak ancak belge talebi (evrak inceleme başvurusu) sonrası öğrenildiğini, bu nedenle resmî bildirim şartı yerine getirilmediği sürece sürenin başlayamayacağını belirtti.

Hukukî güvenlik ve sürelerin belirginliği

Bu karar, hukukî güvenlik ve savunma hakkı ilkelerini koruyan bir yargı çizgisinde yer alır. Mahkeme, kararın basit bir sözlü bildirim ya da belge teslimiyle değil, kanuni usule uygun şekilde bildirildiğinde sürenin başlayacağını ifade etmiştir. Aksi takdirde, sürenin başlangıcının belirsizliğe ve keyfîliğe açık hale geleceği vurgulanmıştır.

Etkin başvuru hakkı ve bildirim şeklinin önemi

Karar, AİHS madde 13 ve AB Temel Haklar Şartı madde 47'de yer alan etkin başvuru hakkı ile doğrudan bağlantılıdır. Bu hak, bireyin hukuka aykırı işlemlere karşı bilinçli ve zamanında bir savunma yapabilmesi için, işlemden kanuna uygun şekilde haberdar edilmesini gerektirir.

Bu çerçevede, bildirimin yalnızca usulen yerine getirilen bir formalite değil, aynı zamanda bireyin haklarını kullanabilmesinin temel garantisi olduğu vurgulanmaktadır.

Sonuç

Roma Mahkemesi temel bir prensibi yeniden teyit etmektedir: itiraz süresi yalnızca kararın usulüne uygun bildirilmesiyle başlar, başvurucunun kararın içeriğinden gayriresmî yollarla haberdar olması yeterli değildir. Uluslararası koruma alanında, alınan kararlar bireyin temel haklarını doğrudan etkileyebileceğinden, itiraz hakkının sınırlandırılması ancak şeffaf, belgelenebilir ve hukukî yollarla yapılabilir.

Av. Fabio Loscerbo

İdari kararın tebliği ve itiraz süresinin başlangıcı: Catania Mahkemesi, teslimatın fiilen gerçekleştiğinin kanıtlanması gerektiğini vurguluyor

 İdari kararın tebliği ve itiraz süresinin başlangıcı: Catania Mahkemesi, teslimatın fiilen gerçekleştiğinin kanıtlanması gerektiğini vurguluyor

Av. Fabio Loscerbo

14 Kasım 2024 tarihli kararıyla (Dosya No: 5763/2024), Catania Mahkemesi, uluslararası koruma alanındaki önemli pratik bir konuyu ele aldı: ret kararının tebliğinin geçerliliği ve itiraz süresinin başlangıcının nasıl hesaplanması gerektiği, 25/2008 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 35-bis maddesi kapsamında.

Somut olayda, idare, bölgesel komisyonun olumsuz kararını başvuru sahibine gönderdiğini VESTANET sisteminden alınan bir ekran görüntüsüyle kanıtladı. Bu belge, iadeli taahhütlü postanın gönderim tarihini gösteriyordu. Ancak idare, kararın başvuru sahibine gerçekten ulaştığını kanıtlayamadı ki bu, itiraz süresinin başlangıcını belirlemek açısından kritik bir unsurdur.

Genel ilke: itiraz eden kişi süresinde başvurduğunu kanıtlamakla yükümlüdür

Mahkeme, yerleşik içtihatlara uygun olarak, itiraz edenin başvurusunu zamanında yaptığını kanıtlaması gerektiğini belirtti (örn. Cass. 37672/2022; 21133/2020).

Ancak Yargıtay’ın 10 Temmuz 2024 tarihli 18925 sayılı kararında belirtildiği üzere, bu kural, idarenin tutumu göz önünde bulundurularak uygulanmalıdır: Eğer idare, tebliğ şerhini veya teslim alındı belgesini sunmuyorsa, başvuru sahibi, alternatif belgelerle ya da bu belgeleri elde etmeye çalıştığını ancak sonuç alamadığını ispatlayarak süresinde başvurduğunu gösterebilir.

Posta ile tebliğ: posta damgası ve teslim alındı belgesinin önemi

Catania Mahkemesi, 142/2015 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 11. maddesinin 3-bis fıkrası uyarınca, geçerli bir tebliğin teslim alındı belgesiyle kanıtlanması gerektiğini vurgulamıştır. VESTANET sisteminden alınan ekran görüntüsü, yalnızca gönderim tarihini gösterdiği için, teslimatın gerçekleştiğini ispatlamak için yeterli değildir (Cass. 36900/2022).

Sonuç: teslimat kanıtlanmadıysa itiraz süresi başlamaz

Bu nedenle mahkeme, posta yoluyla fiili teslimatın ispatlanmadığı durumlarda tebliğin geçerli sayılamayacağını belirtti. Bu bağlamda, itiraz süresinin başlangıcı olarak, başvuru sahibine 20 Mayıs 2024’te kararnamenin elden teslim edildiği tarih kabul edilmiştir. Başvuru bu tarihten itibaren 30 gün içinde yapıldığı için zamanında yapılmış sayılmıştır.

Sonuç değerlendirmesi

Bu karar, uluslararası koruma davalarında temel bir ilkeleri teyit etmektedir: bir kararın sadece gönderilmesi, onun tebliğ edildiği anlamına gelmez; mutlaka teslimatın gerçekten gerçekleştiği ispatlanmalıdır. İtiraz süresi de ancak bu tarihten itibaren başlar, sistemdeki iç kayıt tarihinden değil.

Ayrıca karar, başvuranın ispat yükü ile idarenin işbirliği yükümlülüğü arasında bir denge kurulması gerektiğini göstermektedir. Bu, özellikle başvuranın ülkeyi terk etme riskiyle karşı karşıya kaldığı durumlarda, adli koruma hakkının etkin kullanımı açısından yaşamsal önem taşır.

Av. Fabio Loscerbo

Özel koruma ve önceki ağır ceza mahkumiyeti: Bologna Mahkemesi’ne göre entegrasyonun önemi ve kamu yararı ile dengelenmesi

 Özel koruma ve önceki ağır ceza mahkumiyeti: Bologna Mahkemesi’ne göre entegrasyonun önemi ve kamu yararı ile dengelenmesi

Av. Fabio Loscerbo

8 Mart 2024 tarihli ve 2291/2024 sayılı kararıyla (Dosya No: 579/2024), Bologna Mahkemesi, ağır suçtan mahkûm olmuş yabancıların özel korumaya erişimi konusunu derinlemesine ve yenilikçi bir şekilde ele alarak, bu kurumun anayasal ve uluslararası işlevini tanıyan içtihat çizgisinde yer aldı.

Başvuran kişi, İtalya’daki 2023 reformu yürürlüğe girmeden önce, 286/1998 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 19. maddesi 1.1. fıkrasına dayanarak doğrudan emniyet müdürlüğüne başvuruda bulunmuştu. Ancak daha önce işlediği ve tamamen cezasını çektiği ciddi bir suç nedeniyle, Bologna Bölge Komisyonu’nun olumsuz görüşü temel alınarak talebi reddedildi.

Temel ilke: özel hayat hakkı ile kamu düzeni arasında denge

Mahkeme gerekçesinde, İtalyan Yargıtayı Birleşik Daireleri’nin 24413/2021 sayılı kararıyla ortaya konan ilkelere atıfta bulunarak, özel ve aile hayatına saygı hakkının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesi uyarınca, kamu düzeni ve güvenliği gereklilikleriyle dengelenmesi gerektiğini vurguladı. Bu denge, orantılılık ve güncellik ilkeleri temelinde değerlendirilmelidir.

Kararın ana mesajı şudur: bir kişinin ağır cezaya mahkûm edilmiş olması – cezasını tamamlamış olsa bile – tek başına özel koruma hakkını engellemez, özellikle de kişi zaman içinde samimi bir entegrasyon ve rehabilitasyon süreci göstermişse.

Mahkemenin değerlendirdiği unsurlar

Somut olayda, mahkeme başvuranın kişisel durumunu ayrıntılı olarak inceledi ve şu noktaları vurguladı:

  • 13 yıldır İtalya’da ikamet etmesi ve bu süreçte köklü bir kişisel ve mesleki yaşam kurması,

  • Hapis cezası sırasında bile eğitim ve mesleki kurslara katılması,

  • Cezaevinde ve dışarıda aktif olarak çalışması,

  • İtalyanca dilini iyi derecede öğrenmiş olması ve sosyal entegrasyon göstermesi,

  • Teyzesiyle birlikte yaşasa da bağımsız bir yaşam sürmesi.

Mahkeme, başvuranın potansiyel tehlikeliliğinin tamamen ortadan kalktığını söylemenin mümkün olmadığını, ancak bu tehlikeliliğin önemli ölçüde azaldığını ve artık özel hayat hakkı karşısında ağır basmadığını değerlendirmiştir.

Değerlendirme: sınır dışı yerine özel koruma

Mahkemeye göre, başvuranın İtalya’daki köklü yaşam ilişkileri, başarılı rehabilitasyon süreci ve mesleki-sosyal entegrasyonu, kamu düzeni ve güvenliğini koruma gerekçelerine kıyasla daha ağır basmaktadır. Kamu güvenliği ile ilgili nedenler, bu özel durumda "ikincil" niteliktedir.

Mahkeme özellikle, kişinin özel ve aile hayatının ciddi şekilde zedelenme riski olduğunu ve göçmen bireyin onuruna saygı gereği bu riskin orantılılık ilkesi çerçevesinde dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir.

Sonuç

Bologna Mahkemesi’nin bu kararı, yabancılar hukuku alanında önemli bir emsal niteliğindedir: ciddi suçlar işlemiş kişiler bile, gerçek ve belgelenmiş bir entegrasyon ve iyileşme süreci sonunda, özel koruma hakkı çerçevesinde İtalya’da kalma hakkını elde edebilirler.

Bu karar, hukukun her zaman toplumun korunması ile bireysel hayat hikâyelerinin değerinin tanınması arasında bir denge kurması gerektiğini hatırlatıyor. Bu bağlamda özel koruma, yalnızca istisnai bir tedbir değil, aynı zamanda fiilî adaletin bir aracı olup, göçmeni yalnızca geçmişiyle değil, aynı zamanda bugünüyle ve her gün inşa ettiği geleceğiyle değerlendirir.

Av. Fabio Loscerbo

Özel koruma, aile bağları ve özel hayat hakkı arasında: Bologna Mahkemesi, üniversite okuyan kızını desteklemek için İtalya’ya gelen Arnavut anneye özel koruma hakkını tanıdı

 Özel koruma, aile bağları ve özel hayat hakkı arasında: Bologna Mahkemesi, üniversite okuyan kızını desteklemek için İtalya’ya gelen Arnavut anneye özel koruma hakkını tanıdı

Av. Fabio Loscerbo
Göç hukuku uzmanı avukat – www.avvocatofabioloscerbo.it

9 Ocak 2025 tarihli kararıyla (Dosya No: 6843/2024), Bologna Mahkemesi, 2021 yılında üniversite eğitimi gören Yunan vatandaşı kızına maddi ve manevi destek sağlamak amacıyla İtalya’ya gelen bir Arnavut kadının özel koruma hakkına sahip olduğuna hükmetti. Mahkeme, İtalya’da uluslararası koruma başvurularını değerlendiren Forlì İl Komisyonu’nun olumsuz görüşüne dayanarak verilen ve ikamet iznini reddeden Forlì Emniyet Müdürlüğü’nün kararını iptal etti.

1. Aile bağları bağlamı: Kızının yanında bir anne

Mahkeme, insanî ve hukuki açıdan önemli olan olayları yeniden inşa ederek şu gerçeği ortaya koydu: Kadın, 24 yıl boyunca kocasıyla birlikte Yunanistan’da yaşamıştı. Ancak tek kızları reşit olduktan sonra, babasının itirazına rağmen üniversite eğitimi için İtalya’ya gitmeye karar verdi. Bunun üzerine anne, kızını desteklemek için kocasından boşanarak İtalya’ya yerleşti ve hayatını radikal bir şekilde değiştirdi.

2. Hukuki temel: AİHS madde 8 ve özel koruma

Mahkeme, İtalya’daki Yabancılar Yasası (T.U.I.) 19. maddesinin 1. ve 1.1. fıkraları uyarınca uluslararası koruma veya tamamlayıcı koruma şartlarının oluşmadığına kanaat getirmiştir. Ancak başvurunun, 2023 tarihli 20 sayılı Kararname ile yapılan yasal değişiklikten önce yapıldığını dikkate alarak, önceki mevzuat çerçevesinde özel koruma koşullarının mevcut olduğuna karar vermiştir.

Kararın gerekçesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 8. maddesinin yorumuna dayanmaktadır ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına, ayrıca İtalyan Yargıtayı’nın (Corte di Cassazione) birleşik daireler kararı olan 24413/2021 ve devamındaki 7861/2022 sayılı kararlarına atıfta bulunmaktadır.

3. Özel hayat ve aile hayatı: Ayrı ama bağlantılı kavramlar

Mahkeme, AİHS madde 8 tarafından güvence altına alınan özel hayat hakkı ile aile hayatı hakkı arasındaki farkı net şekilde ortaya koymaktadır. Özel hayat, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına göre geniş bir şekilde yorumlanmakta ve bireyin kimliği, sosyal ilişkileri, çalışma yaşamı ve belirli bir topluma aidiyeti gibi unsurları içermektedir (örneğin: Niemetz v. Almanya, Peck v. Birleşik Krallık, Bărbulescu v. Romanya).

Aile hayatı ise, Marckx v. Belçika kararında belirtildiği gibi, birlikte yaşama hakkını ve gerçek kişisel bağların korunmasını kapsar. Bu bağlamda, Narjis v. İtalya, Paradiso ve Campanelli v. İtalya, Oliari v. İtalya gibi davalarda, reşit çocuklar ile ebeveynler arasındaki ilişkiler de, somut bağımlılık unsurları varsa aile hayatı kapsamına alınabilir.

4. Bağımlılık unsuru: Sadece duygusal değil, hukuken önemli bir bağ

Her ne kadar mahkeme genel olarak reşit bireyler arasındaki ebeveyn-çocuk ilişkilerini özel koruma gerekçesi saymasa da, bu olayda istisnai bir durum olduğu kanaatindedir. Anne, kızının aldığı kararla ailesinden kopmasından sonra onun tek ailevi dayanağı hâline gelmiştir. Ayrıca anne, kızının bu bağımsızlık kararını desteklemek için evliliğini sonlandırmıştır. Bu bağ, yalnızca duygusal değil, aynı zamanda hukuken korunması gereken bir ilişkidir.

5. Sosyal uyumun rolü

Mahkeme, başvurucunun İtalya toplumuna uyum sağlama kapasitesini de dikkate almıştır: başvurucu çeşitli işlerde çalışmış, bağımsız konut edinmiş ve İtalyanca öğrenmiştir. Kızından ayrı yaşaması ise, AİHS madde 8 kapsamında korunan özel veya aile hayatının varlığını engelleyen bir unsur olarak değerlendirilmemiştir.

6. Sonuç: Özel koruma, kimliğin ve insanî ilişkilerin teminatı olarak

Bu karar, göçmenlerin yalnızca tehlikelerden korunması değil, kişisel kimliklerinin, sosyal ilişkilerinin ve yaşam projelerinin korunması gerektiğini vurgulayan bir yargı anlayışının parçasıdır.

Bu bağlamda, özel koruma, sıradışı bir uygulama değil, bireyin anayasal ve uluslararası düzeyde güvence altına alınmış haklarının bir yansımasıdır. Özellikle gerçek fedakârlıklar ve samimi bir uyum süreci ile desteklenen durumlarda bu hak tanınmalıdır.


Av. Fabio Loscerbo
www.avvocatofabioloscerbo.it – [https://www.avvocatofabioloscerbo.it](

giovedì 10 aprile 2025

Gözaltındaki uluslararası koruma başvuru sahipleri: sürelerin askıya alınması, hızlandırılmış prosedür ve statünün ikili yorumu arasında

Gözaltındaki uluslararası koruma başvuru sahipleri: sürelerin askıya alınması, hızlandırılmış prosedür ve statünün ikili yorumu arasında

Av. Fabio Loscerbo tarafından

İtalyan Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, 16 Aralık 2024 tarihli 32763 ve 32767 sayılı kararlarıyla, bir yabancı uyruklu kişinin gözaltında bulunduğu sırada uluslararası koruma başvurusunda bulunması durumunda uygulanacak gözaltı tedbirlerinin hukuki geçerliliği konusunda önemli açıklamalarda bulunmuştur.

Her iki karar da Anayasa Mahkemesi’nin 212/2023 sayılı kararının izinden gitmekte; ancak bu çizgiyi daha da ileri taşıyarak başvuru sahibinin maddi (fiili) ve resmi (hukuki) statüsü, hızlandırılmış prosedür süreleri ve gözaltı tedbirlerinin anayasaya uygunluğu gibi temel noktaları sistematik olarak analiz etmektedir.


1. Gözaltı sürelerinin askıya alınmasının hukuka uygunluğu

32763/2024 sayılı kararda Yargıtay, 142/2015 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 6. maddesinin 5. fıkrasını yorumlamıştır. Bu hüküm, bir yabancının gözaltında bulunduğu sırada uluslararası koruma başvurusunda bulunması durumunda mevcut gözaltı süresinin askıya alınmasını öngörmektedir.

Yargıtay’a göre bu askıya alma, gözaltı kararını geçersiz kılmaz; aksine, yargıç tarafından önceden onaylanan gözaltı tedbiri yürürlükte kalmaya devam eder. Bu görüş, İtalyan Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 304. maddesine dayanmaktadır: bu maddeye göre bazı durumlarda tutukluluk süreleri askıya alınabilir, fakat tutukluluğun kendisi geçerliliğini korur.

Yeni bir gözaltı kararı alınana ve bu karar yine 48 saat içinde yargıç tarafından onaylanana kadar, mevcut gözaltının yasal temeli geçerli olmaya devam eder.


2. Birincil ve ikincil başvuru sahipleri ayrımı

Yargıtay, birincil başvuru sahibi (başvuruyu özgürlük hâlindeyken yapan kişi) ile ikincil başvuru sahibi (başvuruyu gözaltındayken yapan kişi) arasında açık bir ayrım yapmaktadır.

Bu ayrım yalnızca prosedürel değil, aynı zamanda kişisel haklar ve devlet yükümlülükleri açısından da önemlidir. İkinci durumda, AB Direktifi 2013/33/EU madde 8/3-d uyarınca, başvurunun sadece sınır dışı işlemini geciktirmek için yapıldığına dair makul bir şüphe varsa, başvuru sahibinin gözaltına alınması mümkündür.

Yargıtay, "başvuru sahibi" statüsünün hem maddi hem de resmi yönleri olduğunu belirtmektedir. Başvuru niyeti beyan edildiği anda bazı temel haklar devreye girer; ancak bazı resmi işlemler için başvurunun resmî olarak kayda alınması gereklidir.

Bu nedenle, başvuru sahibinin maddi ve resmi statüsü en kısa sürede birleştirilmelidir. Bu gereklilik, 25/2008 sayılı Kararnamenin 26. maddesinin 2-bis fıkrasında da belirtilmiştir.


3. Hızlandırılmış prosedür: bağlayıcı olmayan süreler ve etkili koruma

32767/2024 sayılı kararda Yargıtay, 25/2008 sayılı Kararnamenin 28-bis maddesinde öngörülen hızlandırılmış prosedür sürelerinin bağlayıcı olmadığını vurgulamaktadır.

7 gün içinde mülakat yapılması ve 2 gün içinde karar verilmesi gibi sürelerin aşılması durumunda gözaltı otomatik olarak sona ermez. Ancak bu durumda kişi, standart prosedür kapsamında tam temyiz süresine ve otomatik durdurma etkisine sahip olur.

Ancak, bu sürelerin aşılması her zaman önemsiz değildir. Eğer idarenin ihmali veya makul olmayan bir gecikmesi söz konusuysa, bu durum yargısal denetime açık hale gelir.

Ayrıca, başvuru sahibine gecikme hakkında bilgi verilmemiş olması, gözaltının geçerliliğini etkilemez. Çünkü 25/2008 sayılı Kanun’un 27/3. maddesi bunu zorunlu bir unsur olarak tanımlamamaktadır.


4. Sonuç

Bu iki karar, uluslararası koruma hakkı, etkili yargısal koruma ve sistemin kötüye kullanımını önleme amacı arasında hassas bir denge kurmaya çalışmaktadır.

Yargıtay, hem idari işlemlerde hız ve dikkat gerekliliğini vurgulamakta hem de kişisel özgürlüklerin hukuki teminatlar çerçevesinde korunması gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır.

Ayrıca, kamu yönetimine yönelik dolaylı bir çağrı da yapılmaktadır: başvuruların resmî olarak kayda alınmasının gereksiz yere geciktirilmemesi, kişinin hukuki bir belirsizlik içinde kalmaması açısından elzemdir.


Av. Fabio Loscerbo
Bolonya'da avukat – Göç Hukuku Uzmanı

sabato 5 aprile 2025

Dosya No: 8654/2024 – Bologna Mahkemesi’nin 30 Mart 2025 tarihli kararı: Başlangıçta uygun konut belgesi bulunmamasına rağmen ailevi nedenlerle oturma izni hakkının tanınması

Dosya No: 8654/2024 – Bologna Mahkemesi’nin 30 Mart 2025 tarihli kararı: Başlangıçta uygun konut belgesi bulunmamasına rağmen ailevi nedenlerle oturma izni hakkının tanınması


Av. Fabio Loscerbo


Bologna Göç Hukuku Mahkemesi, 30 Mart 2025 tarihinde verdiği ve 8654/2024 numaralı dosyaya ilişkin kararında, Ravenna Emniyet Müdürlüğü’nün aile birleşimi gerekçesiyle yapılan oturma izni başvurusunu, uygun konut belgesinin eksikliği nedeniyle reddetmesini hukuka aykırı bulmuş ve başvurucunun davasını kabul etmiştir.


Olayın Özeti


Başvurucu, İtalya’da geçerli oturma izni bulunan bir yabancı uyruklu kadınla evli olan Arnavut vatandaşıdır. Aile birleşimi kapsamında oturma izni başvurusunda bulunmuş, ancak konut uygunluk belgesi sunulmadığı gerekçesiyle başvurusu reddedilmiştir. İlgili mevzuat olan 286/1998 sayılı Yasa’nın 29. maddesinin 3. fıkrasına göre bu belge zorunludur.


Yargılama sürecinde başvurucu, yeni taşındıkları konuta ait konut uygunluk belgesini sunmuş ve bu belgede evin 6 kişi için uygun olduğu belirtilmiştir. Hâlihazırda evde başvurucu, eşi ve iki kızları olmak üzere toplam 4 kişi yaşamaktadır.


Hukuki Gerekçe


Mahkeme, İtalya Yargıtayı’nın içtihadına uygun olarak, hâkimin idari makamın verdiği ret kararının gerekçeleriyle ve tarafların beyanlarıyla sınırlı olarak karar verebileceğini ve kendiliğinden yeni ret gerekçeleri yaratamayacağını belirtmiştir (Cass. civ., I. Daire, 08.02.2005 tarihli, 2539 sayılı karar; 18.04.2019 tarihli, 10925 sayılı karar).


Bu doğrultuda, mahkeme yalnızca idare tarafından gerekçe olarak gösterilen belgenin (konut uygunluk belgesi) varlığını incelemiş ve söz konusu belgenin yargılama sırasında sunulduğunu tespit etmiştir.


Mahkeme Kararı


Mahkeme, başvurucunun ailevi nedenlerle oturma izni alma hakkını tanımış ve davayı kabul etmiştir. Yargılama giderleri, davanın niteliği ve süreç içindeki gelişmeler göz önünde bulundurularak taraflar arasında karşılıklı olarak mahsup edilmiştir.


Sonuç


Bu karar, başvurucuların eksik belgeleri dava sürecinde tamamlamalarının mümkün olduğunu ve eğer maddi şartlar mevcutsa aile bütünlüğünün korunması gerektiğini vurgulamaktadır. Belgenin sonradan sunulmuş olması, başvurucunun hakkını ortadan kaldırmamıştır.



---


Av. Fabio Loscerbo






RG 269/2025 – Pistoia Sulh Hakimliği’nin 2 Nisan 2025 tarihli kararı: Uluslararası koruma başvurusu durumunda sınır dışı etme kararının yürütmesinin durdurulması

RG 269/2025 – Pistoia Sulh Hakimliği’nin 2 Nisan 2025 tarihli kararı: Uluslararası koruma başvurusu durumunda sınır dışı etme kararının yürütmesinin durdurulması

Özet
Bu makale, Pistoia Sulh Hakimliği tarafından 2 Nisan 2025 tarihinde verilen (RG 269/2025 sayılı) kararı incelemektedir. Söz konusu kararda, Pistoia Valiliği tarafından yabancı uyruklu bir kişiye yönelik verilen sınır dışı etme kararının, ilgilinin sonradan yaptığı uluslararası koruma başvurusu dikkate alınarak yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiştir. Karar, sığınma talebinde bulunan kişilere tanınan ülkede kalma hakkını destekleyen İtalyan ve Avrupa içtihadına dayanmaktadır.


---

1. Olayın Özeti

Dava, 7 Ocak 2025 tarihinde bir yabancıya yönelik verilen sınır dışı kararına karşı açılmıştır. Dava sürecinde söz konusu kişi, Floransa Emniyet Müdürlüğü’ne uluslararası koruma başvurusu yapmış ve 142/2015 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 4. maddesinin 3. fıkrasına göre geçici oturma izni almıştır. Hukuki savunması Bologna Barosu’na kayıtlı Av. Fabio Loscerbo tarafından üstlenilmiştir.


---

2. Koruma başvurusu yapan kişinin sınır dışı edilemeyeceği ilkesi

Mahkeme, İtalyan Yargıtayı’nın içtihatlarına (örneğin karar no: 19819/2018 ve 11309/2019) dayanarak, koruma başvurusu yapan bir yabancının, başvurusu sonuçlanana kadar ülkede kalma hakkı olduğunu belirtmiştir. Bu hak, sınır dışı kararı başvurudan önce verilmiş olsa bile geçerlidir.

Mahkeme ayrıca, Avrupa Birliği Adalet Divanı'nın (Büyük Daire, 15 Şubat 2016, C-601/15 PPU) kararına atıfta bulunarak, üye devletlerin, herhangi bir sınır dışı işlemini uygulamadan önce sığınma hakkının etkin kullanımını garanti altına almakla yükümlü olduğunu hatırlatmıştır.


---

3. Yürütmenin durdurulması, kararın iptali anlamına gelmez

Kararın önemli noktalarından biri, sınır dışı kararının iptali ile yürütmesinin durdurulması arasındaki farkın altının çizilmesidir. Mahkeme, koruma başvurusu yapılmasının sınır dışı kararını otomatik olarak geçersiz kılmadığını, ancak bu kararın geçici olarak askıya alınmasını gerektirdiğini belirtmiştir.

Bu yorum, Yargıtay’ın 5437/2020 ve 25694/2020 sayılı kararlarıyla da uyumludur ve kamu düzeni gereklilikleri ile temel hakların korunması arasında denge kurulmasını sağlar.


---

4. Sonuç

İncelenen karar, anayasal ve Avrupa düzeyindeki ilkelerin doğru ve dengeli bir şekilde uygulanmasına örnek teşkil etmektedir. Sığınma hakkının etkin şekilde kullanılabilmesi için yabancının ülkede geçici olarak kalma hakkı, yasal bir gerekliliktir. Bu bağlamda, sınır dışı işlemleri, insan hakları ve hukuki güvenceler ışığında değerlendirilmeli ve uygulanmalıdır.

Yabancıların haklarının kısıtlanma eğiliminde olduğu bir dönemde, bu karar, hukuki netliği ve kamu düzeni ile insan onurunun korunması arasında kurduğu denge sayesinde takdire şayan bir örnektir.


---

Av. Fabio Loscerbo
Bologna Barosu – www.avvocatofabioloscerbo.it



martedì 1 aprile 2025

R.G. No: 8654/2024 – Bologna Mahkemesi – 30 Mart 2025 Tarihli Karar Ailevi Nedenlere Dayalı Oturma İzni: Geç Sunulan Konut Uygunluk Belgesi Esas Alınmalıdır

 

R.G. No: 8654/2024 – Bologna Mahkemesi – 30 Mart 2025 Tarihli Karar

Ailevi Nedenlere Dayalı Oturma İzni: Geç Sunulan Konut Uygunluk Belgesi Esas Alınmalıdır

R.G. 8654/2024 numaralı dosyada, Bologna Mahkemesi, bir Arnavut vatandaşının Ravenna Emniyet Müdürlüğü tarafından verilen oturma izni başvurusunun reddine karşı açtığı davayı kabul etmiştir.

İdari kararın gerekçesi, başvuru sırasında konut uygunluk belgesinin bulunmamasıydı. Bu belge, İtalya Göç Yasası’nın 29. maddesinin 3. fıkrası uyarınca zorunludur. Ancak dava sürecinde söz konusu belge sunulmuş ve başvuranın eşiyle birlikte yaşadığı evin altı kişiye kadar uygun olduğunu kanıtlamıştır.

Mahkeme, Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına (özellikle 2539/2005 ve 10925/2019 sayılı kararlar) dayanarak, oturma izniyle ilgili davalarda hakimin denetiminin sadece idari kararın dayandığı gerekçelerle sınırlı olduğunu vurgulamıştır. Dolayısıyla, başvuru anında eksik olan ancak karar öncesinde sunulan belgeler dikkate alınmalıdır.

Somut olayda mahkeme, konut uygunluk belgesinin sunulma zamanının önemli olmadığını, çünkü karar aşamasında evin yasal şartlara uygun olduğunu ve başvuranın halihazırda orada ikamet ettiğini belirtmiştir.

Bu doğrultuda, mahkeme başvuruyu kabul ederek başvuranın ailevi nedenlere dayalı oturma izni hakkını tanımış ve davanın belgesel nitelikte olması nedeniyle taraflar arasındaki yargılama masraflarını karşılıklı olarak dengelemiştir.

Bu karar, aile birleşimi hakkını koruyan ve vatandaş ile kamu idaresi arasında dürüst iş birliğini destekleyen bir yargı yaklaşımının parçasıdır. Aynı zamanda, Avrupa Birliği’nin 2003/86/EC sayılı Aile Birleşimi Direktifi'nin 7. maddesi ışığında değerlendirilmiştir. Karar, önemli belgelerin geç sunulmasının – karar verilmeden önce gerçekleşmişse – otomatik red gerekçesi olamayacağını açıkça ortaya koymaktadır.


Av. Fabio Loscerbo

Bildirim geçerliliği ve sığınma davalarında savunma hakkı: Roma Mahkemesi kararın gayriresmî öğrenilmesinin sınırlarını netleştiriyor

  Bildirim geçerliliği ve sığınma davalarında savunma hakkı: Roma Mahkemesi kararın gayriresmî öğrenilmesinin sınırlarını netleştiriyor Av....