domenica 28 settembre 2025

Lazio İdare Mahkemesi: Yetersiz soruşturma nedeniyle turist vizesi reddi iptal edildi

 Lazio İdare Mahkemesi: Yetersiz soruşturma nedeniyle turist vizesi reddi iptal edildi

Lazio Bölgesel İdare Mahkemesi, Beşinci Dairesi, 16595/2025 sayılı kararıyla (RG 9889/2022) Nairobi’deki İtalya Büyükelçiliği tarafından verilen turist vizesi reddini iptal etti. Bu karar, kısa süreli vizeler ve konsolosluk prosedürleri açısından önemli bir emsal teşkil ediyor; özellikle de idari sürece katılım hakkı bakımından.

Olay, turist vizesi başvurusu yapan yabancı bir kadının, Büyükelçilik tarafından “Schengen bölgesini vize süresi sonunda terk etme niyeti konusunda makul şüpheler” bulunduğu gerekçesiyle reddedilmesiyle ilgiliydi. Başvuran, Lazio İdare Mahkemesi’ne başvurarak, AB Vize Kodu (Reg. CE 810/2009), DPR 394/1999 ve 241/1990 sayılı Kanunun 10-bis maddesinin ihlal edildiğini ileri sürdü.

Mahkeme, idarenin ret kararından önce başvurana gerekçeleri bildirmediğini ve böylece açıklama yapma imkânı tanımadığını vurgulayarak itirazı kabul etti. Hakimlere göre bu eksiklik, soruşturmada ciddi bir boşluk oluşturmuş ve ret kararını hukuka aykırı hale getirmiştir.

Kararda ayrıca, 145/2024 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile getirilen ve vize işlemlerinde 10-bis maddesinin uygulanmayacağını öngören değişikliğin bu davaya uygulanamayacağı belirtildi. Çünkü başvuru 2022 yılında yapılmıştı; yani yeni düzenleme 2025’te yürürlüğe girmeden önce.

Sonuç olarak, mahkeme hem ret kararını hem de Büyükelçilik’in sonraki yazısını iptal etti; ancak tazminat talebini reddetti. Bunun nedeni, başvurunun planlanan seyahat süresi geçtikten sonra yapılmış olması ve zamanında yürütmenin durdurulması talebinde bulunulmamasıydı.

Bu karar, temel bir ilkeyi yeniden teyit ediyor: kişisel özgürlükler ve dolaşım hakkını etkileyen idari işlemlerde savunma ve katılım hakkı, en azından yeni düzenleme yürürlüğe girene kadar, merkezi bir konumda kalmaya devam etmektedir.

Konu, yabancı vatandaşlar ve turistik, eğitim veya çalışma vizeleriyle ilgilenen hukukçular için güncelliğini koruyor ve idare mahkemelerinin güvenlik ihtiyaçları ile bireysel hakların korunması arasında denge kurmadaki rolünü bir kez daha ortaya koyuyor.

Av. Fabio Loscerbo

lunedì 22 settembre 2025

Sığınma başvurularındaki uzun gecikmeler: ABAD’ın Zimir kararından çıkarılacak dersler

 

Sığınma başvurularındaki uzun gecikmeler: ABAD’ın Zimir kararından çıkarılacak dersler

Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın Zimir (C-662/23) kararında ortaya koyduğu yaklaşım, uluslararası koruma başvurularında sıkça karşılaşılan gecikmeler sorununu gündeme taşıyor. Mahkemeden, 2013/32/AB sayılı Usul Direktifi’nin 31. maddesini yorumlaması istendi. Bu maddeye göre sığınma başvurusu hakkında altı ay içinde karar verilmesi gerekir; yalnızca olağanüstü durumlarda bu süre uzatılabilir. Yargıçlar, bu sürenin uzatılmasının otomatik olmadığını ve genel gerekçelerle – örneğin dosya yığılması ya da yapısal idari eksiklikler – haklı gösterilemeyeceğini net bir şekilde belirtti. Direktif en fazla on beş aya kadar sınırlı bir uzatma öngörür ve bu da ancak çok sayıda başvurunun aynı anda ve beklenmedik şekilde yapılması veya başvuru sahibine özgü istisnai koşulların bulunması halinde mümkündür.

Bu açıklama, özellikle İtalya’da pek çok prosedürü karakterize eden “gecikmelerin normalleşmesi”ni sorgulaması bakımından önemlidir. Sıklıkla, başvurunun resmîleştirilmesi ile Bölgesel Komisyon önünde görüşmeye çağrı arasında iki ya da üç yıl geçmektedir. Bu süre boyunca sığınmacı belirsizlik içinde yaşamaktadır; kalmasına ve çalışmasına izin veren geçici bir oturum iznine sahiptir ancak hızlı bir kararın sağlaması gereken hukuki ve sosyal istikrardan yoksundur. Uzun bekleyiş, kalıcı iş bulma, ailevi ve sosyal ilişkileri güçlendirme imkânlarını zayıflatmakta ve usule ilişkin gecikmeyi gerçek bir varoluşsal zarara dönüştürmektedir.

Dolayısıyla Avrupa kararı somut bir savunma aracı sunmaktadır: mesele yalnızca idari yavaşlığı eleştirmek değil, aynı zamanda Avrupa Birliği hukukunda güvence altına alınmış bir usul hakkının ihlalini ortaya koymaktır. İdare artık personel yetersizliği ya da dosya birikimi gibi gerekçelere sığınamaz, çünkü bunlar olağan yönetimin parçasıdır ve Direktif’in öngördüğü olağanüstü koşullar kapsamında değildir. Avukatlar açısından bu durum, mahkemeler önünde yıllarca süren herhangi bir prosedürün Avrupa hukukuna uygun olmadığını ileri sürme ve başvuru sahiplerinin makul bir süre içinde karar alma hakkına sahip olduklarını savunma imkânı verir.

İtalya gibi Bölgesel Komisyonların gecikmelerinin neredeyse olağan hâle geldiği bir bağlamda, Zimir kararı doğrudan pratik bir değer taşımaktadır. Bu karar, sürelerin uzatılmasının tarafsız bir mesele olmadığını, başvuru sahibini temel güvencelerden mahrum bırakan bir ihlal olduğunu hatırlatmaktadır. Bu içtihadın ulusal prosedürlerde kullanılabilmesi, makamları daha hızlı kararlar almaya teşvik etmek ve uzun yıllar süren haksız gecikmelerin ardından verilen kararlara karşı yapılan itirazlarda savunmaları güçlendirmek açısından belirleyici olabilir. Sonuçta Adalet Divanı, etkililik ilkesine yeniden önem kazandırmakta ve sığınmanın yalnızca maddi bir hak değil, aynı zamanda belirli ve makul sürelerde yürütülmesi gereken bir prosedür olduğunu teyit etmektedir.

✍️ Avv. Fabio Loscerbo

domenica 21 settembre 2025

AB Uzun Süreli İkamet İzni’nin İptali: TAR Lazio itirazı reddetti

 AB Uzun Süreli İkamet İzni’nin İptali: TAR Lazio itirazı reddetti

Lazio Bölgesel İdare Mahkemesi (TAR), Birinci Daire Ter, 15983/2025 sayılı kararıyla, Roma Emniyeti’nin AB uzun süreli ikamet izninin iptaline karşı açılan davayı reddetti. Bu karar, göç hukukunda büyük önem taşıyan bir konuyu ele alıyor: kamu düzeninin korunması ile yabancıların sosyal ve ailevi entegrasyon hakları arasındaki dengeyi.

Davacı, Roma Emniyeti’nin yalnızca hakkında verilen cezai hükümlere atıfta bulunduğunu, ancak kişisel, ailevi ve mesleki durumunu bütüncül şekilde değerlendirmediğini ileri sürdü. Savunmada; Alman vatandaşı bir partnerle olan birlikteliği, çocuk sahibi olması, meyve-sebze sektöründe ticari faaliyeti ve Ariccia’daki sosyal bağları vurgulandı. Kararın, aile bağlarının ve ikamet süresinin dikkate alınmasını öngören Göç Kanunu’nun 5. maddesine ve toplumsal tehlikeliliğin özel bir değerlendirmesini şart koşan 9. maddesine aykırı olduğu savunuldu.

Mahkeme ise Roma Emniyeti’nin kararını gerekçeli ve hukuka uygun buldu. Uyuşturucu ile bağlantılı suçlardan alınan mahkûmiyetlerin, özellikle organize suçlarla ilişki içerdiğinde, toplumsal tehlikelilik açısından yeterli gösterge olduğuna hükmetti. Mahkeme, uzun süreli ikamet izninin ciddi yasa ihlalleri karşısında “dokunulmazlık” sağlamadığını netleştirdi.

Karara göre, idare kararını yeterince gerekçelendirmişti; özellikle de ilk entegrasyon değerlendirmesi ile sonraki cezai mahkûmiyet arasındaki çelişki dikkate alındığında. Ayrıca, aile ilişkisi her ne kadar istikrarlı olsa da, iptal anında henüz hukuken bağlayıcı bir değer taşımıyordu.

Bu karar temel bir ilkeyi yeniden teyit ediyor: AB uzun süreli ikamet izni, ağır cezai mahkûmiyetler nedeniyle iptal edilebilir; ailevi ya da sosyal entegrasyon tek başına ülkede kalmayı garanti etmez.

Karar, göç hukukunda önemli bir emsal teşkil ediyor ve ciddi suçların varlığında, sadece entegrasyon yerine kamu güvenliğinin önceliklendirileceğini bir kez daha ortaya koyuyor.

Avv. Fabio Loscerbo

Serbest Çalışma Oturma İzni: TAR Lazio Roma Emniyeti’nin Ret Kararını Onayladı

 Serbest Çalışma Oturma İzni: TAR Lazio Roma Emniyeti’nin Ret Kararını Onayladı

Lazio Bölgesel İdare Mahkemesi (TAR), Birinci Daire Ter, 16023/2025 sayılı kararıyla, Roma Emniyeti tarafından verilen serbest çalışma oturma izni başvurusunun reddine karşı açılan davayı reddetti. Bu karar, nüfus kütüğüne kayıtlı yasal ikametin oturma izni verilmesi için vazgeçilmez bir şart olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.

Dava, Roma Emniyeti’nin, başvuranın Roma Belediyesi’nin nüfus kayıtlarından “adresinde bulunamama” gerekçesiyle silinmesi ve açık, kesin bir ikametgâhı kanıtlayan belgelerin sunulmaması nedeniyle talebi reddetmesiyle başladı. Mahkeme, bu şartlar altında yapılan itirazı temelsiz buldu.

Yargıçlar, Roma Emniyeti’nin kararının yeterince gerekçelendirildiğini ve yürürlükteki mevzuata uygun olduğunu vurguladılar. İkamet şartı sadece biçimsel bir prosedür değil, başvuranın ülkedeki istikrarını ve yasal durumunu kanıtlayan temel bir unsurdur.

Mahkeme ayrıca, başvuranın ret ön bildirimini almamış olmasının sonucu değiştirmediğini belirtti; çünkü söz konusu bildirim başvuranın verdiği adrese gönderilmişti. Belgelerin sunulmaması tek başına ret kararını haklı kılmaya yeterlidir.

Bu karar, göç hukukunda temel bir ilkeyi yeniden teyit etmektedir: nüfus kütüğüne kayıtlı düzenli ve belgelenmiş bir ikamet olmadan serbest çalışma oturma izni alınamaz.

İtalya’da bağımsız bir faaliyet yürütmek isteyen yabancı vatandaşlar için bu karar önemli bir uyarı niteliği taşıyor: yalnızca mesleki ve ekonomik şartların yerine getirilmesi yetmez, aynı zamanda kanunun öngördüğü ikamet şartlarının da eksiksiz karşılanması gerekir.

Avv. Fabio Loscerbo

İtalyan Vatandaşlığı ve Sahte İkamet: Lazio İdare Mahkemesi Roma Valiliği’nin Ret Kararını İptal Etti

 İtalyan Vatandaşlığı ve Sahte İkamet: Lazio İdare Mahkemesi Roma Valiliği’nin Ret Kararını İptal Etti

Lazio Bölgesel İdare Mahkemesi (TAR), Beşinci Dairesi, 16317/2025 sayılı kararıyla, Roma Valiliği’nin bir yabancı vatandaşın vatandaşlık başvurusunu reddeden kararına karşı açılan davayı kabul etti. Bu karar, birçok belediyenin sabit adresi olmayan kişilerin nüfus kayıtlarına dahil edilmesini sağlamak için kullandığı “sanal” veya “sahte” ikamet adresleri konusundaki hukuki tartışmada önemli bir dönüm noktasıdır.

Valilik, başvuruyu reddederken sanal bir adreste – bu durumda “Via Modesta Valenti” – ikamet etmenin, 91/1992 sayılı Kanun’un 9. maddesinde öngörülen kesintisiz yasal ikamet şartını karşılamadığını ileri sürdü. Ancak mahkeme, daha önceki içtihatlara dayanarak, nüfus kayıtlarında yapılan ikametin – sahte bir adres üzerinden bile olsa – vatandaşlık için gerekli koşulu karşılamakta yeterli olduğunu belirterek kararı iptal etti.

Mahkeme şu hususların altını çizdi:

  • Yasal ikamet, 572/1993 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi uyarınca nüfus kayıtlarındaki ikamet ile eşdeğerdir;

  • “Sanal” kayıt, İçişleri Bakanlığı’nın 18 Mayıs 2015 tarihli genelgesinde de yer aldığı üzere, sabit konutu olmayan kişilerin temel haklarını korumak amacıyla öngörülmüş yasal bir araçtır;

  • Bu tür kayıt, güvenlik kurallarının ihlali anlamına gelmez; zira yabancı vatandaş hâlâ izlenebilir olmalı ve belediye tarafından düzenli kontrollerden geçmelidir.

Mahkeme ayrıca, bazı valiliklerin dar yorumlarının ulusal düzeyde eşitsiz muamele riskine yol açacağını ve bu durumun eşitlik ilkesi ile kamu yönetiminin düzgün işleyişini ihlal edeceğini vurguladı.

Bu kararla birlikte, mahkeme Roma Valiliği’ne başvuruyu açıklanan ilkeler doğrultusunda yeniden inceleme yükümlülüğü getirdi. Böylece, zor yaşam koşullarında olan kişilerin bile nüfus kaydına alınma ve ikametlerinin istikrara kavuşturulma hakkı yeniden teyit edildi.

Karar, vatandaşlık başvurusu yapmış ve sahte adreslerde kayıtlı olan binlerce yabancı için önemli bir emsal teşkil etmektedir. Bu yöntem, çoğu zaman temel haklara ve sosyal hizmetlere erişim sağlayabilmenin tek yoludur.

Avv. Fabio Loscerbo

venerdì 19 settembre 2025

KONU: Özel koruma ve entegrasyonun değerlendirilmesi yükümlülüğü

KONU: Özel koruma ve entegrasyonun değerlendirilmesi yükümlülüğü


---

Özet
Bu makale, özel koruma ile idarenin yabancıların İtalya’daki sosyal, ailevi ve mesleki entegrasyonunu değerlendirme yükümlülüğü arasındaki ilişkiyi, yürürlükteki mevzuat ve en güncel içtihat ışığında incelemektedir. Analiz, özel korumayı temel hakların korunması için vazgeçilmez bir araç haline getiren yargısal gelişmelere ve sınır dışı etme veya ret kararlarında anayasal orantılılık ilkesinin etkisine odaklanmaktadır.


---

1. Hukuki çerçeve
286/1998 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 19. maddesi, ardışık reformlarla ve Cutro Kararnamesi (20/2023 sayılı KHK, 50/2023 sayılı Kanun ile dönüştürülmüştür) ile değiştirildiği şekliyle, yabancının geri gönderilmesi halinde özel ve aile hayatı hakkının ihlal edileceği durumlarda sınır dışı edilmesini yasaklamaktadır. Bu düzenleme, yabancının İtalya’da kurduğu güçlü ve kalıcı bağların korunması gerektiğini kabul ederek, yalnızca yasal ikamet durumunun kişinin esaslı haklarının önüne geçemeyeceğini belirtmektedir.


---

2. İçtihadın rolü
Yargı, 19. maddeyi orantılılık ilkesi ışığında yorumlayarak özel korumanın kapsamını giderek genişletmiştir: göç akışlarının kontrolü ve kamu güvenliği çıkarları ile yabancının özel ve aile hayatını sürdürme hakkı arasında bir denge kurulmalıdır.
Çeşitli mahkemeler (Bolonya, Venedik, Floransa, Brescia) şu hususları vurgulamıştır:

Özel koruma talebi her koşulda alınmalı ve değerlendirilmelidir, standart dışı yollarla yapılmış olsa bile;

Mesleki ve ailevi entegrasyon, ikamet izni verilmesinde belirleyici unsurdur;

Başvuru makbuzu, iş ve hizmetlere erişim sağlayan geçici bir oturum izni gibi etkiler doğurur.



---

3. Orantılılık ilkesi ve temel haklar
Avrupa kökenli orantılılık ilkesi, idarenin hedeflediği faydaya kıyasla yabancıya yüklenen fedakârlık aşırı olduğunda sınır dışı etmenin uygulanmamasını gerektirir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi özellikle şu kriterleri defalarca vurgulamıştır: sosyal ve ailevi entegrasyon, ikamet süresi, kişinin sergilediği davranış ve ülkeye giriş yaşı.


---

4. Sonuçlar
Özel koruma, yasal düzenlemelerle daraltılmış olmasına rağmen, kalıcı şekilde entegre olmuş yabancılar için güvence sisteminin merkezinde olmaya devam etmektedir.
Devlet egemenliğinin, devredilemez haklara saygı ile birleştirilmesi gerektiğini somut biçimde ortaya koymakta ve İtalya’yı anayasal ve Avrupa değerlerine dayalı bir hukuk düzeni olarak teyit etmektedir.


---

Anahtar kelimeler (SEO): özel koruma, sosyal entegrasyon, yabancıların sınır dışı edilmesi, 19. madde TUI, göç hukuku.


---

Av. Fabio Loscerbo


domenica 14 settembre 2025

Torino Mahkemesi, Ağustos 2025: Dolaylı ayrımcılık ve iltica prosedürüne erişim hakkı

 Torino Mahkemesi, Ağustos 2025: Dolaylı ayrımcılık ve iltica prosedürüne erişim hakkı


Özet

Ağustos 2025’te Torino Mahkemesi, Emniyet Müdürlüğü Göçmenlik Bürosu’nun uygulamalarının sığınmacıların başvurularını resmileştirmesine engel olarak ayrımcı bir nitelik taşıdığını kabul etti. Bu karar, İtalyan içtihat hukukunda önemli bir adımı temsil etmekte, iltica hakkının korunmasına ve anayasal ile uluslararası güvencelerin etkinliğini zayıflatan bürokratik engellerin kaldırılmasına dikkat çekmektedir.


1. İltica hakkı ve hukuki çerçeve

İtalyan Anayasası’nın 10. maddesinin 3. fıkrası, uluslararası koruma talep etme hakkını güvence altına almakta olup bu hak 25/2008 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve 142/2015 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile uygulanmaktadır.

Avrupa düzeyinde ise Avrupa Birliği Adalet Divanı, üye devletlerin iltica prosedürüne etkin ve engelsiz erişim sağlama yükümlülüğünü birçok kez vurgulamıştır (ABAD, C-36/20, VL, 2021).

Buna rağmen İtalya’da pratik engellere dair şikayetler artmaktadır: uzun bekleme süreleri, ulaşılamayan randevu sistemleri ve başvuruların yönetiminde net kriterlerin olmaması.


2. Torino Göçmenlik Bürosu vakası

Torino’da bireyler ve dernekler, prosedüre düzenli erişimi engelleyen uygulamaları şikâyet etmişlerdir:

  • gişelere girişte net kriterlerin olmaması;

  • birçok kişinin alternatif randevu imkânı olmadan dışarıda bırakılması;

  • resmi başvuru yapılmadan önce aylarca süren aşırı bekleme süreleri.

Bu uygulamalar, diğer yabancılara kıyasla olumsuz sonuçlar doğurmuş ve iltica hakkının kullanılmasına fiili bir engel teşkil etmiştir.


3. Torino Mahkemesi kararı (Ağustos 2025)

Mahkeme, uygulamaların dolaylı ayrımcılık oluşturduğunu tespit etmiştir; çünkü korunan bir kategori olan sığınmacılar, nesnel ve orantılı bir gerekçe olmaksızın dezavantajlı bir konuma yerleştirilmiştir.

Kararda şu hususlar belirlenmiştir:

  • uluslararası koruma prosedürüne erişim hakkının ihlal edildiğinin tanınması;

  • Emniyet Müdürlüğü’ne ayrımcı uygulamaları kaldırma emri verilmesi;

  • girişlerin yönetiminde şeffaf ve denetlenebilir kriterler benimseme yükümlülüğü.

Kararda ayrıca Anayasa’nın 10. maddesi, ayrımcılık yasağı (AB Temel Haklar Şartı’nın 21. maddesi) ve AİHM içtihadı etkili başvuru hakkı bakımından özel olarak vurgulanmıştır.


4. Hukuki ve idari etkiler

Torino kararı çeşitli açılardan önem taşımaktadır:

  • Yargısal açıdan: bireysel ve kolektif koruma aracı olarak ayrımcılık karşıtı davaların kullanımını güçlendirmektedir.

  • İdari açıdan: göçmenlik ofislerinin adil ve şeffaf prosedürler sağlamasını, keyfi uygulamaları sınırlandırmasını zorunlu kılmaktadır.

  • Toplumsal açıdan: bürokratik gecikmelerin bireylerin yaşamına ve temel haklarına doğrudan etki ettiğini göstermektedir.


5. Sonuç: Pratik değeri olan bir karar

Torino Mahkemesi’nin kararı, iltica hakkının temel bir hak olduğunu ve idari uygulamalarla zayıflatılamayacağını teyit etmektedir.

Yabancılar ve alandaki çalışanlar açısından bu karar önemli bir emsal teşkil etmektedir: kamu idaresi, iltica hakkının sadece kâğıt üzerinde kalmaması için açık ve hızlı erişim mekanizmaları sağlamakla yükümlüdür.


Avv. Fabio Loscerbo

sabato 13 settembre 2025

AB’de iltica: 2025 2. çeyrekte İspanya lider; İtalya Almanya’yı geçti

 

AB’de iltica: 2025 2. çeyrekte İspanya lider; İtalya Almanya’yı geçti

Yayın: 13 Eylül 2025

EUAA (https://www.google.com/search?q=EUAA+Latest+Asylum+Trends) verilerine göre başvurular %23 azaldı. Mayıs ayında İspanya birinci, İtalya ikinci, Almanya ise geride kaldı.

Neden?

Suriyeli (https://www.google.com/search?q=Syrian+asylum+drop+EU) başvurularındaki sert düşüş ve Venezüellilerin İspanya’da (https://www.google.com/search?q=Venezuelans+asylum+Spain) ile Bangladeşli/Peruluların İtalya’da (https://www.google.com/search?q=Bangladesh+Peru+asylum+Italy) yoğunlaşması.


Av. Fabio Loscerbo

martedì 9 settembre 2025

📢 Rovigo Emniyet Müdürlüğü – Uluslararası ve Tamamlayıcı Koruma Başvuruları için Yeni Düzenlemeler



 📢 Rovigo Emniyet Müdürlüğü – Uluslararası ve Tamamlayıcı Koruma Başvuruları için Yeni Düzenlemeler

Rovigo Emniyet Müdürlüğü, 15 Eylül 2025 tarihinden itibaren Uluslararası ve Tamamlayıcı Koruma başvurularının alınma gün ve saatlerinde değişiklik yapılacağını duyurdu:

  • 📅 Başvuru günü: Pazartesi sabahı (artık Salı öğleden sonra değil).

  • Giriş saati: 09:30’a kadar, parmak izi işlemleri için.

  • 👥 Günlük maksimum başvuru sayısı: 12 kişi (küçük yaştaki çocuklar bu sayıya dâhil değildir). Diğer başvuranlar sonraki tarihlere ertelenecektir.

🔹 Koruma talebi için (genel olarak) oturma izni yenilemeleri: yalnızca PrenotaFacile portalı üzerinden.
🔹 İlk kez koruma başvurusu için oturma izni (yalnızca C3 modeli sahipleri): Salı öğleden sonra da, bilgi saatlerinde başvuru yapılabilir.
🔹 Portal kayıt ve kullanımında sorun yaşayanlar, yetkili CAF ve Enac Derneklerine başvurabilir.

ℹ️ Tüm başvuru sahiplerinin şahsen ve zamanında gelmeleri gerekmektedir.

venerdì 5 settembre 2025

2025 Kota Kararnamesi: 4 Eylül’deki yenilikler ve reformun kritik noktaları

 

2025 Kota Kararnamesi: 4 Eylül’deki yenilikler ve reformun kritik noktaları

Bakanlar Kurulu, 4 Eylül 2025 tarihli toplantısında yabancıların yasal girişi ve göç akışlarının yönetimine ilişkin acil önlemler içeren bir kanun hükmünde kararnameyi kabul etti. Bu düzenleme, üç yıllık programlamanın yapısını korumakla birlikte, idari prosedürlerin bazı kritik yönlerini ve göçmen işçilerin haklarını etkilemektedir.

Başlıca yenilikler

1. Sürelerin kota atamasından itibaren başlaması
Çalışma izninin verilmesi için süre artık başvurunun sunulduğu tarihten değil, kotaya fiilen dahil edildiği tarihten itibaren işlemeye başlıyor. Bu değişiklik süreleri daha gerçekçi kılarken, kotaya dahil edilme sürecinin yavaş olduğu bölgelerde bekleme süresini uzatabilir.

2. Beyanların doğrulanmasının genişletilmesi
Halihazırda bazı kategoriler için öngörülen kontroller artık “standart dışı” girişlere de (araştırma, yüksek nitelikliler, BT ve gönüllülük) genişletiliyor. Bu adım şeffaflığı artırıyor, ancak yeterli kurumlar arası koordinasyon olmadan gecikmelere yol açabilir.

3. Özel işverenler için üç başvuru sınırının kalıcı hale gelmesi
Deneme amaçlı getirilen kural kalıcı hale geldi: özel işverenler en fazla üç çalışma izni başvurusu yapabilecek. Bu düzenleme suistimalleri sınırlamayı hedefliyor, ancak daha fazla işçi ihtiyacı olan kooperatifler veya birden fazla bakıcıya ihtiyaç duyan aileler için sorun yaratabilir.

4. Dönüşüm beklenirken oturum hakkı
Yabancı işçilerin, oturum izninin dönüşümünü beklerken de ülkede kalma ve çalışma hakkı açıkça tanındı. Bu durum hukuki güvenceleri güçlendiriyor.

5. Sömürü mağdurları için korumanın güçlendirilmesi
Yasa dışı aracılık ve sömürü mağdurlarına verilen oturum izni altı aydan on iki aya çıkarıldı. Aynı uzatma sosyal koruma izinleri için de geçerli olup, bu kişilere ve aile içi şiddet mağdurlarına Katılım Ödeneği erişimi sağlanacak.

6. Aile ve sağlık yardımcılarının kota dışı kabulü
Engelli veya bakıma muhtaç yaşlıların bakımına yönelik işçiler artık kalıcı olarak kota dışında değerlendiriliyor. Ancak ilk 12 ay boyunca işçi sadece izin verilen işte çalışabilecek ve işveren değişikliği yalnızca Bölgesel Çalışma Müfettişliğinin onayıyla mümkün olacak.

7. Aile birleşimi ve gönüllülük
Aile birleşimi için izin süresi 90 günden 150 güne çıkarıldı; bu değişiklik AB mevzuatıyla uyumludur. Gönüllülük programları ise yıllık değil, üç yıllık hale getirildi.

8. ALI ile dijitalleşme
Oturum sözleşmeleri ve entegrasyon anlaşmalarının yönetimi için dijital platform faaliyete geçti: işveren girişi çevrimiçi bildiriyor, vergi numarası otomatik olarak oluşturuluyor, sözleşme dijital olarak imzalanıyor ve belgeler 8 gün içinde yükleniyor. Bu önemli bir adımdır, ancak teknik sorunlar yaşanması halinde sıkıntılar doğurabilir.

Kritik noktalar

  • Sürelerin ertelenmesi: Kotaya dahil edilme tarihinden itibaren hesaplanması, idarenin hareketsizliği için dava açma imkânını geciktirebilir.

  • Üç başvuru sınırının katılığı: Suistimallere karşı faydalı, ancak çoklu ihtiyaçları olan işverenler için esnek değil.

  • Aile yardımcıları için 12 aylık sınırlama: İşverenleri hızlı işçi değişiminden korur, fakat işçileri sömürü riskine açık hale getirir.

  • Aile birleşiminde sürenin uzatılması: Gecikmelerin “yasallaştırılması” anlamına gelebilir.

  • Hızlandırılmış dijitalleşme: Yeni prosedür ilerleme sağlar, ancak kısa süre (8 gün) teknik arızalarda sorunlu olabilir.

Sonuç

Kararname, prosedürlerin rasyonelleştirilmesini ve dijitalleşmenin hızlandırılmasını hedefleyerek kota sisteminin istikrarı yolunda bir adım daha atmaktadır. Ancak, açıklığa kavuşturulması ve ek kaynak gerektiren kritik meseleler de gündeme gelmektedir. Açık yönergeler ve etkili denetim olmadan, mevcut sorunların çözülmesi yerine ertelenmesi riski vardır.

İdarenin ihtiyaçları ile göçmen işçilerin hakları arasındaki denge, bu reformun gerçek sınavı olmaya devam etmektedir.


Avukat Fabio Loscerbo

KONU: Serbest çalışma ikamet izninin reddi, yasal koşullar ve sosyal tehlikelilik değerlendirmesi – TAR Puglia, Lecce’nin 19 Kasım 2025 tarihli (28 Kasım 2025’te yayımlanan) kararına akademik not

  KONU: Serbest çalışma ikamet izninin reddi, yasal koşullar ve sosyal tehlikelilik değerlendirmesi – TAR Puglia, Lecce’nin 19 Kasım 2025 ta...