giovedì 24 aprile 2025

Aile Birliğinin Korunması ve Eski Eşe Oturum Kartı Verilmesi: Bologna Mahkemesi'nin 2 Ekim 2024 Tarihli Kararı Işığında "Aile Üyesi" Kavramının Geniş Yorumu



Aile Birliğinin Korunması ve Eski Eşe Oturum Kartı Verilmesi: Bologna Mahkemesi'nin 2 Ekim 2024 Tarihli Kararı Işığında "Aile Üyesi" Kavramının Geniş Yorumu

Av. Fabio Loscerbo
Bologna Barosu Avukatı

2 Ekim 2024 tarihli Bologna Mahkemesi kararı, göç hukukunda oldukça önemli ve güncel bir meseleyi ele almaktadır: Avrupa Birliği vatandaşı olan kişinin eski eşine, ağır sağlık sorunları nedeniyle yardıma muhtaç durumda olması ve AB vatandaşı tarafından sürekli ve hayati yardım alması halinde, aile üyesi sıfatıyla oturum kartı verilmesinin mümkün olup olmadığı.

Olayın Özeti

Davacı, 1989 yılından beri İtalya’da yaşayan ve önce çalışma izni, ardından süresiz oturum izni sahibi olan bir yabancı uyrukludur. AB vatandaşı bir kadınla evlenmiş, bu evlilikten iki çocuk sahibi olmuştur. Boşanmanın ardından ciddi sağlık sorunlarıyla karşılaşmış ve eski eşiyle duygusal ve fiili birlikteliği yeniden kurarak onunla birlikte yaşamaya başlamıştır. Eski eşi, onun tek destekçisi olmuş; hem maddi hem de fiziksel olarak günlük yaşamını sürdürebilmesi için hayati yardımlarda bulunmuştur.

Bu çerçevede davacı, D.Lgs. 30/2007 sayılı yasaya dayalı olarak, AB vatandaşı aile ferdi sıfatıyla oturum kartı talebinde bulunmuştur. Ancak ilgili makam (Questura), artık geçerli bir evlilik bağı bulunmadığı gerekçesiyle talebi kabul edilemez bulmuştur.

Hukuki ve Yargısal Çerçeve

Bologna Mahkemesi, hem ulusal hem de AB hukukunu dikkate alarak, davacının oturum kartı alma hakkına sahip olduğuna karar vermiştir. Mahkeme, 2004/38/EC sayılı AB Direktifi’nin 3. maddesinin 2. fıkrası ve buna karşılık gelen D.Lgs. 30/2007 maddesinin insani ve genişletici bir şekilde yorumlanması gerektiğini belirtmiştir.

Bu düzenlemelere göre, AB vatandaşı ile birlikte yaşayan veya sağlık nedenleriyle onun bakımına muhtaç olan diğer aile bireylerinin giriş ve oturumunun kolaylaştırılması gerekmektedir.

Ayrıca mahkeme, söz konusu direktifin 6. maddesinde yer alan “aile birliğinin mümkün olan en geniş anlamda korunması” amacına vurgu yapmıştır. 15 Eylül 2022 tarihli C-22/21 (SRS) sayılı Avrupa Adalet Divanı kararı da dayanak gösterilmiştir. Bu kararda, sadece resmi evlilik bağı değil, istikrarlı bir kişisel ve ev içi dayanışma ilişkisi olan kişiler de “diğer aile bireyi” olarak değerlendirilmelidir denmiştir.

Geniş Aile Kavramı

Avrupa Adalet Divanı, resmi evlilik dışında da gerçek bir bağımlılık ilişkisi ve bakım desteği varsa, bu kişinin aile bireyi olarak kabul edilmesi gerektiğini açıkça ortaya koymuştur. Bologna Mahkemesi de eski eşle birlikte yaşanması ve onun tarafından sağlanan günlük bakım ve destek durumunu, oturum kartı verilmesi için yeterli görmüştür.

Sonuç

Bu karar, yabancıların AB vatandaşlarıyla olan ilişkilerinde “aile” kavramına yönelik dar ve şekilci yaklaşımların aşılması yönünde bir yargı içtihadını yansıtmaktadır. Mahkeme, gerçek hayattaki kişisel, duygusal ve sosyal bağları ön plana çıkararak, sadece resmi evlilik bağını değil, fiili yardımlaşma ve birliktelik ilişkisini esas almıştır.

Kişi haklarının ve insan onurunun korunmasının her zamankinden daha önemli olduğu günümüzde, Bologna Mahkemesi’nin bu kararı, adalet ve insan merkezli bir hukuk anlayışının örneğidir.



sabato 19 aprile 2025

Özel Koruma Konusunda İhtiyati Tedbirin Kabulü – Torino Mahkemesi, 11 Nisan 2025 Tarihli Karar, Esas No: R.G. 6600/2025

Özel Koruma Konusunda İhtiyati Tedbirin Kabulü – Torino Mahkemesi, 11 Nisan 2025 Tarihli Karar, Esas No: R.G. 6600/2025

Yazan: Av. Fabio Loscerbo


Giriş

11 Nisan 2025 tarihinde, Torino Asliye Hukuk Mahkemesi – Dokuzuncu Hukuk Dairesi – 281 undecies maddesi uyarınca yürütülen basitleştirilmiş yargılama çerçevesinde sunulan ihtiyati tedbir talebini kabul etmiş, özel koruma talebine ilişkin idari ret kararının icra edilmesini durdurmuştur.

Bu dava iki açıdan önem arz etmektedir: bir yandan, başvurucunun ülke içindeki hukuki statüsünün ikamet başvuru makbuzunun iadesi yoluyla derhal yeniden tesis edilmesi; diğer yandan ise, 286/1998 sayılı Kanunun 19. maddesi uyarınca göç hukuku bağlamında basitleştirilmiş yargılamanın uygulanabilirliğinin teyit edilmesi.


Olaylar ve Yasal Çerçeve

Uyuşmazlık, özel koruma gerekçesiyle ikamet izni talebinin reddedilmesiyle başlamıştır (TUI madde 19, fıkra 1.1). Başvurucunun avukatı, idari kararın hem gerekçeden yoksun olduğunu, hem de başvurucunun kişisel ve ailevi durumlarının yeterince değerlendirilmediğini ileri sürmüştür. Bu durumlar, başvuru sonrasında sunulan belgelerle desteklenmiştir.

Aynı zamanda başvurucu, maaş bordroları, çıraklık sözleşmesi ve sabit ikamet adresiyle belgelenmiş bir entegrasyon sürecini başlatmıştı. Mahkeme, bu sosyal ve mesleki entegrasyon sürecini değerlendirmede merkezi bir unsur olarak kabul etmiştir.

Bu bağlamda, 281 decies ve devamı maddeler uyarınca basitleştirilmiş yargılama usulü devreye sokulmuş, ve eş zamanlı olarak idari ret kararının icrasının durdurulması talep edilmiştir.


Mahkeme Gerekçesi

11 Nisan 2025 tarihli kararında, hâkim heyeti – Başkan Dr. Andrea Natale, Hakim Silvia Carosio ve Hakim Sara Perlo’dan oluşan – şu değerlendirmeyi yapmıştır:

“Sunulan belgeler temelinde ve bu aşamaya özgü ön değerlendirme çerçevesinde” ihtiyati tedbir talebi kabul edilmelidir.

Buna göre:

  • idari ret kararının yürütülmesi askıya alınmış,

  • başvurucunun geçici ikamet iznine ait başvuru makbuzunu Emniyet Müdürlüğü’nden geri alma hakkı tanınmıştır.

Ayrıca, 281 undecies m. gereğince tarafların duruşmasına 22 Ekim 2025 tarihi için gün verilmiştir.


Eleştirel Değerlendirme ve Yorumlar

Bu karar, özel koruma başvurularına ilişkin davalarda özel ve aile hayatına saygı hakkının merkezî önemini tanıyan yerleşik içtihadın bir parçası niteliğindedir. Kararda ayrıca, dolaylı da olsa entegrasyonu destekleme ilkesine gönderme yapılmaktadır – bu da, İtalya’da düzenli biçimde entegre olmuş yabancıların temel haklarının korunmasında esas alınan bir yorum ilkesidir.

Esasa ilişkin karar beklenirken ivedi bir tedbir alınması, başvurucunun sosyal ve ekonomik haklarının korunmasına hizmet etmekte ve ret kararının uygulanmasından doğabilecek geri döndürülemez zararları (örneğin işten çıkarılma, sınır dışı edilme, ailevi veya barınma bağlarının kopması gibi) engellemektedir.


Sonuç

Torino Mahkemesi’nin bu kararı, göç hukuku alanında hızlı ve etkili koruma sağlamak amacıyla basitleştirilmiş yargılama araçlarının kullanımına dair olumlu bir uygulamayı örneklemektedir. İdari kararın nihai yargılamaya kadar askıya alınması, orantılılık ilkesinin ve geçici ikamet hakkının korunmasına katkı sağlamaktadır.

Bu karar, özel koruma konusunda pek çok İtalyan mahkemesinin çizdiği yolla örtüşmekte ve gerekçesi zayıf, standartlaştırılmış idari ret kararlarına karşı ihtiyati koruma talebinin meşruiyetini pekiştirmektedir.


Av. Fabio Loscerbo

 

Uluslararası Koruma Başvurusunun Ardından Sınır Dışı Kararının İcrasının Durdurulması Ravenna Sulh Ceza Mahkemesi – 16 Nisan 2025 tarihli karar, R.G. 319/2025

 

Uluslararası Koruma Başvurusunun Ardından Sınır Dışı Kararının İcrasının Durdurulması

Ravenna Sulh Ceza Mahkemesi – 16 Nisan 2025 tarihli karar, R.G. 319/2025

Av. Fabio Loscerbo tarafından

1. Giriş

16 Nisan 2025 tarihinde R.G. 319/2025 sayılı dosyada verilen kararla, Ravenna Sulh Ceza Mahkemesi, bir yabancı hakkında verilen sınır dışı kararının yürütmesini durdurmuştur. Bu karar, 25 Temmuz 1998 tarihli ve 286 sayılı Yasa’nın 13. maddesinin 8. fıkrası uyarınca yapılan ihtiyati başvuru sonucunda alınmıştır.

Bu dava, uluslararası koruma başvurusunun yapılmasının hukuki etkilerini ve bu unsurun idari sınır dışı işlemlerinin hukuka uygunluk denetiminde ne derece önemli olduğunu değerlendirmek açısından dikkate değerdir.

2. Hukuki Çerçeve ve Yargı Uygulaması

İtalyan Yargıtay’ının yerleşik içtihadına göre – en son 10 Nisan 2024 tarihli ve 9610 sayılı kararında belirtildiği üzere – uluslararası koruma başvurusunun yapılması, daha önce veya eş zamanlı olarak verilen sınır dışı kararını otomatik olarak geçersiz kılmaz, ancak bu kararın icrasını askıya alır.

Bu ilke, 25/2008 sayılı Yasa’nın 35-bis maddesi ile 286/1998 sayılı Yasa’nın 19. maddesine dayanır. Bu düzenlemeler, uluslararası koruma başvurusunda bulunan bir kişinin, talebi sonuçlanana kadar sınır dışı edilemeyeceğini öngörmektedir. Emniyet Müdürlüğü tarafından verilen geçici oturum izni, bu sürecin başlatıldığının ve sınır dışı kararının şu an için uygulanamayacağının açık bir göstergesidir.

3. Ravenna Sulh Ceza Hâkimi’nin Kararı

Somut olayda, hâkim iki temel unsuru esas almıştır:

  • Başvurucunun 20 Ocak 2025 tarihinde uluslararası koruma başvurusunda bulunmuş olması, sınır dışı kararının tebliğinden hemen sonra;

  • Aynı tarihte Ravenna Emniyet Müdürlüğü tarafından geçici oturum izni verilmiş olması, yani prosedürün resmi olarak başlatıldığının teyidi.

Bu gerekçelere dayanarak, hâkim sınır dışı kararının icrasının durdurulmasına karar vermiştir ve bu durumun, koruma başvurusunun sonuçlanmasına kadar geçerli olacağını belirtmiştir.

4. Sınır Dışı İşlemlerine Karşı Geçici Koruma

Bu karar, temel hakları ihlal edebilecek idari işlemlere karşı mahkemelerin acil müdahale yetkisini kabul eden yerleşik yargı yaklaşımının bir örneğidir. Anayasa’nın 10. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesi bu tür müdahalelerin temelini oluşturur.

Bu tür durumlarda, sınır dışı kararının geçici olarak durdurulması, başvurucunun savunma hakkını kullanabilmesi ve başvurusunun ciddiyetle incelenmesi için tek etkili hukuki araçtır.

5. Sonuç

Bu karar, özellikle yabancı bir kişinin uluslararası koruma başvurusunda bulunduğu ve bu başvurunun meşru ve ciddi olduğu durumlarda, sınır dışı işlemlerinin otomatik olarak uygulanamayacağını bir kez daha ortaya koymaktadır.

Karar, İtalyan iç hukuku, Avrupa Birliği hukuku ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadıyla tam bir uyum içindedir. Özellikle geri göndermeme ilkesi (non-refoulement) açısından oldukça önemlidir.


Av. Fabio Loscerbo

domenica 13 aprile 2025

Bildirim geçerliliği ve sığınma davalarında savunma hakkı: Roma Mahkemesi kararın gayriresmî öğrenilmesinin sınırlarını netleştiriyor

 Bildirim geçerliliği ve sığınma davalarında savunma hakkı: Roma Mahkemesi kararın gayriresmî öğrenilmesinin sınırlarını netleştiriyor

Av. Fabio Loscerbo

9 Ekim 2024 tarihli kararıyla (Esas No: 22188/2021) Roma Mahkemesi, Fildişi Sahili’nden bir sığınmacı tarafından 25/2008 sayılı kanun hükmünde kararname uyarınca yapılan bir başvuruyu inceledi. Mahkeme, uluslararası koruma talebini reddetmiş ancak başvurucuya özel koruma tanımıştır. Karar, özellikle itiraz süresi ve bildirim geçerliliği bakımından dikkat çekici bir usulî noktaya işaret etmektedir.

İçişleri Bakanlığı duruşmada, başvurucunun Cagliari Bölgesel Komisyonu’nun ret kararını gayriresmî olarak teslim alması nedeniyle, kararın içeriğinden haberdar olduğunu ve bu nedenle itiraz süresinin başladığını ileri sürdü.

Ancak mahkeme bu savı reddetti ve kararın başvurucu tarafından resmî olarak ancak belge talebi (evrak inceleme başvurusu) sonrası öğrenildiğini, bu nedenle resmî bildirim şartı yerine getirilmediği sürece sürenin başlayamayacağını belirtti.

Hukukî güvenlik ve sürelerin belirginliği

Bu karar, hukukî güvenlik ve savunma hakkı ilkelerini koruyan bir yargı çizgisinde yer alır. Mahkeme, kararın basit bir sözlü bildirim ya da belge teslimiyle değil, kanuni usule uygun şekilde bildirildiğinde sürenin başlayacağını ifade etmiştir. Aksi takdirde, sürenin başlangıcının belirsizliğe ve keyfîliğe açık hale geleceği vurgulanmıştır.

Etkin başvuru hakkı ve bildirim şeklinin önemi

Karar, AİHS madde 13 ve AB Temel Haklar Şartı madde 47'de yer alan etkin başvuru hakkı ile doğrudan bağlantılıdır. Bu hak, bireyin hukuka aykırı işlemlere karşı bilinçli ve zamanında bir savunma yapabilmesi için, işlemden kanuna uygun şekilde haberdar edilmesini gerektirir.

Bu çerçevede, bildirimin yalnızca usulen yerine getirilen bir formalite değil, aynı zamanda bireyin haklarını kullanabilmesinin temel garantisi olduğu vurgulanmaktadır.

Sonuç

Roma Mahkemesi temel bir prensibi yeniden teyit etmektedir: itiraz süresi yalnızca kararın usulüne uygun bildirilmesiyle başlar, başvurucunun kararın içeriğinden gayriresmî yollarla haberdar olması yeterli değildir. Uluslararası koruma alanında, alınan kararlar bireyin temel haklarını doğrudan etkileyebileceğinden, itiraz hakkının sınırlandırılması ancak şeffaf, belgelenebilir ve hukukî yollarla yapılabilir.

Av. Fabio Loscerbo

İdari kararın tebliği ve itiraz süresinin başlangıcı: Catania Mahkemesi, teslimatın fiilen gerçekleştiğinin kanıtlanması gerektiğini vurguluyor

 İdari kararın tebliği ve itiraz süresinin başlangıcı: Catania Mahkemesi, teslimatın fiilen gerçekleştiğinin kanıtlanması gerektiğini vurguluyor

Av. Fabio Loscerbo

14 Kasım 2024 tarihli kararıyla (Dosya No: 5763/2024), Catania Mahkemesi, uluslararası koruma alanındaki önemli pratik bir konuyu ele aldı: ret kararının tebliğinin geçerliliği ve itiraz süresinin başlangıcının nasıl hesaplanması gerektiği, 25/2008 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 35-bis maddesi kapsamında.

Somut olayda, idare, bölgesel komisyonun olumsuz kararını başvuru sahibine gönderdiğini VESTANET sisteminden alınan bir ekran görüntüsüyle kanıtladı. Bu belge, iadeli taahhütlü postanın gönderim tarihini gösteriyordu. Ancak idare, kararın başvuru sahibine gerçekten ulaştığını kanıtlayamadı ki bu, itiraz süresinin başlangıcını belirlemek açısından kritik bir unsurdur.

Genel ilke: itiraz eden kişi süresinde başvurduğunu kanıtlamakla yükümlüdür

Mahkeme, yerleşik içtihatlara uygun olarak, itiraz edenin başvurusunu zamanında yaptığını kanıtlaması gerektiğini belirtti (örn. Cass. 37672/2022; 21133/2020).

Ancak Yargıtay’ın 10 Temmuz 2024 tarihli 18925 sayılı kararında belirtildiği üzere, bu kural, idarenin tutumu göz önünde bulundurularak uygulanmalıdır: Eğer idare, tebliğ şerhini veya teslim alındı belgesini sunmuyorsa, başvuru sahibi, alternatif belgelerle ya da bu belgeleri elde etmeye çalıştığını ancak sonuç alamadığını ispatlayarak süresinde başvurduğunu gösterebilir.

Posta ile tebliğ: posta damgası ve teslim alındı belgesinin önemi

Catania Mahkemesi, 142/2015 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 11. maddesinin 3-bis fıkrası uyarınca, geçerli bir tebliğin teslim alındı belgesiyle kanıtlanması gerektiğini vurgulamıştır. VESTANET sisteminden alınan ekran görüntüsü, yalnızca gönderim tarihini gösterdiği için, teslimatın gerçekleştiğini ispatlamak için yeterli değildir (Cass. 36900/2022).

Sonuç: teslimat kanıtlanmadıysa itiraz süresi başlamaz

Bu nedenle mahkeme, posta yoluyla fiili teslimatın ispatlanmadığı durumlarda tebliğin geçerli sayılamayacağını belirtti. Bu bağlamda, itiraz süresinin başlangıcı olarak, başvuru sahibine 20 Mayıs 2024’te kararnamenin elden teslim edildiği tarih kabul edilmiştir. Başvuru bu tarihten itibaren 30 gün içinde yapıldığı için zamanında yapılmış sayılmıştır.

Sonuç değerlendirmesi

Bu karar, uluslararası koruma davalarında temel bir ilkeleri teyit etmektedir: bir kararın sadece gönderilmesi, onun tebliğ edildiği anlamına gelmez; mutlaka teslimatın gerçekten gerçekleştiği ispatlanmalıdır. İtiraz süresi de ancak bu tarihten itibaren başlar, sistemdeki iç kayıt tarihinden değil.

Ayrıca karar, başvuranın ispat yükü ile idarenin işbirliği yükümlülüğü arasında bir denge kurulması gerektiğini göstermektedir. Bu, özellikle başvuranın ülkeyi terk etme riskiyle karşı karşıya kaldığı durumlarda, adli koruma hakkının etkin kullanımı açısından yaşamsal önem taşır.

Av. Fabio Loscerbo

Özel koruma ve önceki ağır ceza mahkumiyeti: Bologna Mahkemesi’ne göre entegrasyonun önemi ve kamu yararı ile dengelenmesi

 Özel koruma ve önceki ağır ceza mahkumiyeti: Bologna Mahkemesi’ne göre entegrasyonun önemi ve kamu yararı ile dengelenmesi

Av. Fabio Loscerbo

8 Mart 2024 tarihli ve 2291/2024 sayılı kararıyla (Dosya No: 579/2024), Bologna Mahkemesi, ağır suçtan mahkûm olmuş yabancıların özel korumaya erişimi konusunu derinlemesine ve yenilikçi bir şekilde ele alarak, bu kurumun anayasal ve uluslararası işlevini tanıyan içtihat çizgisinde yer aldı.

Başvuran kişi, İtalya’daki 2023 reformu yürürlüğe girmeden önce, 286/1998 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 19. maddesi 1.1. fıkrasına dayanarak doğrudan emniyet müdürlüğüne başvuruda bulunmuştu. Ancak daha önce işlediği ve tamamen cezasını çektiği ciddi bir suç nedeniyle, Bologna Bölge Komisyonu’nun olumsuz görüşü temel alınarak talebi reddedildi.

Temel ilke: özel hayat hakkı ile kamu düzeni arasında denge

Mahkeme gerekçesinde, İtalyan Yargıtayı Birleşik Daireleri’nin 24413/2021 sayılı kararıyla ortaya konan ilkelere atıfta bulunarak, özel ve aile hayatına saygı hakkının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesi uyarınca, kamu düzeni ve güvenliği gereklilikleriyle dengelenmesi gerektiğini vurguladı. Bu denge, orantılılık ve güncellik ilkeleri temelinde değerlendirilmelidir.

Kararın ana mesajı şudur: bir kişinin ağır cezaya mahkûm edilmiş olması – cezasını tamamlamış olsa bile – tek başına özel koruma hakkını engellemez, özellikle de kişi zaman içinde samimi bir entegrasyon ve rehabilitasyon süreci göstermişse.

Mahkemenin değerlendirdiği unsurlar

Somut olayda, mahkeme başvuranın kişisel durumunu ayrıntılı olarak inceledi ve şu noktaları vurguladı:

  • 13 yıldır İtalya’da ikamet etmesi ve bu süreçte köklü bir kişisel ve mesleki yaşam kurması,

  • Hapis cezası sırasında bile eğitim ve mesleki kurslara katılması,

  • Cezaevinde ve dışarıda aktif olarak çalışması,

  • İtalyanca dilini iyi derecede öğrenmiş olması ve sosyal entegrasyon göstermesi,

  • Teyzesiyle birlikte yaşasa da bağımsız bir yaşam sürmesi.

Mahkeme, başvuranın potansiyel tehlikeliliğinin tamamen ortadan kalktığını söylemenin mümkün olmadığını, ancak bu tehlikeliliğin önemli ölçüde azaldığını ve artık özel hayat hakkı karşısında ağır basmadığını değerlendirmiştir.

Değerlendirme: sınır dışı yerine özel koruma

Mahkemeye göre, başvuranın İtalya’daki köklü yaşam ilişkileri, başarılı rehabilitasyon süreci ve mesleki-sosyal entegrasyonu, kamu düzeni ve güvenliğini koruma gerekçelerine kıyasla daha ağır basmaktadır. Kamu güvenliği ile ilgili nedenler, bu özel durumda "ikincil" niteliktedir.

Mahkeme özellikle, kişinin özel ve aile hayatının ciddi şekilde zedelenme riski olduğunu ve göçmen bireyin onuruna saygı gereği bu riskin orantılılık ilkesi çerçevesinde dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir.

Sonuç

Bologna Mahkemesi’nin bu kararı, yabancılar hukuku alanında önemli bir emsal niteliğindedir: ciddi suçlar işlemiş kişiler bile, gerçek ve belgelenmiş bir entegrasyon ve iyileşme süreci sonunda, özel koruma hakkı çerçevesinde İtalya’da kalma hakkını elde edebilirler.

Bu karar, hukukun her zaman toplumun korunması ile bireysel hayat hikâyelerinin değerinin tanınması arasında bir denge kurması gerektiğini hatırlatıyor. Bu bağlamda özel koruma, yalnızca istisnai bir tedbir değil, aynı zamanda fiilî adaletin bir aracı olup, göçmeni yalnızca geçmişiyle değil, aynı zamanda bugünüyle ve her gün inşa ettiği geleceğiyle değerlendirir.

Av. Fabio Loscerbo

Özel koruma, aile bağları ve özel hayat hakkı arasında: Bologna Mahkemesi, üniversite okuyan kızını desteklemek için İtalya’ya gelen Arnavut anneye özel koruma hakkını tanıdı

 Özel koruma, aile bağları ve özel hayat hakkı arasında: Bologna Mahkemesi, üniversite okuyan kızını desteklemek için İtalya’ya gelen Arnavut anneye özel koruma hakkını tanıdı

Av. Fabio Loscerbo
Göç hukuku uzmanı avukat – www.avvocatofabioloscerbo.it

9 Ocak 2025 tarihli kararıyla (Dosya No: 6843/2024), Bologna Mahkemesi, 2021 yılında üniversite eğitimi gören Yunan vatandaşı kızına maddi ve manevi destek sağlamak amacıyla İtalya’ya gelen bir Arnavut kadının özel koruma hakkına sahip olduğuna hükmetti. Mahkeme, İtalya’da uluslararası koruma başvurularını değerlendiren Forlì İl Komisyonu’nun olumsuz görüşüne dayanarak verilen ve ikamet iznini reddeden Forlì Emniyet Müdürlüğü’nün kararını iptal etti.

1. Aile bağları bağlamı: Kızının yanında bir anne

Mahkeme, insanî ve hukuki açıdan önemli olan olayları yeniden inşa ederek şu gerçeği ortaya koydu: Kadın, 24 yıl boyunca kocasıyla birlikte Yunanistan’da yaşamıştı. Ancak tek kızları reşit olduktan sonra, babasının itirazına rağmen üniversite eğitimi için İtalya’ya gitmeye karar verdi. Bunun üzerine anne, kızını desteklemek için kocasından boşanarak İtalya’ya yerleşti ve hayatını radikal bir şekilde değiştirdi.

2. Hukuki temel: AİHS madde 8 ve özel koruma

Mahkeme, İtalya’daki Yabancılar Yasası (T.U.I.) 19. maddesinin 1. ve 1.1. fıkraları uyarınca uluslararası koruma veya tamamlayıcı koruma şartlarının oluşmadığına kanaat getirmiştir. Ancak başvurunun, 2023 tarihli 20 sayılı Kararname ile yapılan yasal değişiklikten önce yapıldığını dikkate alarak, önceki mevzuat çerçevesinde özel koruma koşullarının mevcut olduğuna karar vermiştir.

Kararın gerekçesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 8. maddesinin yorumuna dayanmaktadır ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına, ayrıca İtalyan Yargıtayı’nın (Corte di Cassazione) birleşik daireler kararı olan 24413/2021 ve devamındaki 7861/2022 sayılı kararlarına atıfta bulunmaktadır.

3. Özel hayat ve aile hayatı: Ayrı ama bağlantılı kavramlar

Mahkeme, AİHS madde 8 tarafından güvence altına alınan özel hayat hakkı ile aile hayatı hakkı arasındaki farkı net şekilde ortaya koymaktadır. Özel hayat, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına göre geniş bir şekilde yorumlanmakta ve bireyin kimliği, sosyal ilişkileri, çalışma yaşamı ve belirli bir topluma aidiyeti gibi unsurları içermektedir (örneğin: Niemetz v. Almanya, Peck v. Birleşik Krallık, Bărbulescu v. Romanya).

Aile hayatı ise, Marckx v. Belçika kararında belirtildiği gibi, birlikte yaşama hakkını ve gerçek kişisel bağların korunmasını kapsar. Bu bağlamda, Narjis v. İtalya, Paradiso ve Campanelli v. İtalya, Oliari v. İtalya gibi davalarda, reşit çocuklar ile ebeveynler arasındaki ilişkiler de, somut bağımlılık unsurları varsa aile hayatı kapsamına alınabilir.

4. Bağımlılık unsuru: Sadece duygusal değil, hukuken önemli bir bağ

Her ne kadar mahkeme genel olarak reşit bireyler arasındaki ebeveyn-çocuk ilişkilerini özel koruma gerekçesi saymasa da, bu olayda istisnai bir durum olduğu kanaatindedir. Anne, kızının aldığı kararla ailesinden kopmasından sonra onun tek ailevi dayanağı hâline gelmiştir. Ayrıca anne, kızının bu bağımsızlık kararını desteklemek için evliliğini sonlandırmıştır. Bu bağ, yalnızca duygusal değil, aynı zamanda hukuken korunması gereken bir ilişkidir.

5. Sosyal uyumun rolü

Mahkeme, başvurucunun İtalya toplumuna uyum sağlama kapasitesini de dikkate almıştır: başvurucu çeşitli işlerde çalışmış, bağımsız konut edinmiş ve İtalyanca öğrenmiştir. Kızından ayrı yaşaması ise, AİHS madde 8 kapsamında korunan özel veya aile hayatının varlığını engelleyen bir unsur olarak değerlendirilmemiştir.

6. Sonuç: Özel koruma, kimliğin ve insanî ilişkilerin teminatı olarak

Bu karar, göçmenlerin yalnızca tehlikelerden korunması değil, kişisel kimliklerinin, sosyal ilişkilerinin ve yaşam projelerinin korunması gerektiğini vurgulayan bir yargı anlayışının parçasıdır.

Bu bağlamda, özel koruma, sıradışı bir uygulama değil, bireyin anayasal ve uluslararası düzeyde güvence altına alınmış haklarının bir yansımasıdır. Özellikle gerçek fedakârlıklar ve samimi bir uyum süreci ile desteklenen durumlarda bu hak tanınmalıdır.


Av. Fabio Loscerbo
www.avvocatofabioloscerbo.it – [https://www.avvocatofabioloscerbo.it](

Aile Birliğinin Korunması ve Eski Eşe Oturum Kartı Verilmesi: Bologna Mahkemesi'nin 2 Ekim 2024 Tarihli Kararı Işığında "Aile Üyesi" Kavramının Geniş Yorumu

Aile Birliğinin Korunması ve Eski Eşe Oturum Kartı Verilmesi: Bologna Mahkemesi'nin 2 Ekim 2024 Tarihli Kararı Işığında "Aile Üye...